incesum incesun'un haber sitesi |
----------incesu------------
|
|
|
|
|
|
|
|
------özel bölüm--------
|
|
|
|
|
|
-----------tarih--------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kayserinin tanınmış isimleri |
|
|
Ahmet Gazi Ayhan
|
Her Ne
Zaman Görsem Seni Everek Dağı
Yüreğimde Bir İncecik Sızı Var
Ah İle Geçirdim Ömrümün
Çağı
Şu Anlımda Ne Bitmedik Yazı Var
Çoğu Gitti Şu Ömrümün Azı Var...
5 mart 1921 yılında Kayseri’nin Endürlük
köyünde doğmuştur. Babası Mehmet
öldüğünde henüz 3 yaşında olan
Ayhan, annesi Hanımın’ın köyü
Akçakaya’da büyümüş ve
ilkokul tahsilini Zencidere’de yapmıştır. Bu okulda kilise
orgunu kendi kendine çalmayı öğrenerek orgtan
çıkan ulvi sesten son derece haz duymuş ve bu durum onun ilk
defa müzikle de tanışması olmuştur.
Ailenin tek çocuğu olan Ayhan, ilkokulda iken hem okumuş hem
de üvey babasının bakkalında çalışmıştır. hayatının
en acımasız ve zor yıllarını çocukluk yıllarında yaşayan
Ayhan, 9-10 yaşlarındayken, komşuları olan Hacı Ömer Sabancı
emmisinin onu da diğer büyükleri gibi
çalışmaya Adana’ya göndermesiyle devam
eder. Çırçır fabrikasında balya basarken,
balyadan arasında sıkışır onu kimse fark edemez, kendine yol
açarak balyadan kurtulmayı başaran Ayhan o telaşla ve
korkuyla soluğu Kayseri de alır. Fırın çıraklığında, saat
tamirciliğinde ve daha birçok işler dede çalışmış
olan sanatçının asıl mesleğinin marangozluk olması kendi
sazını kendisinin yapmasına da olanak sağlamıştır. Makine aksamında da
anlayan sanatçının dikiş dikmeye kadar her
türlü iş elinden gelirmiş II. cihan harbi dolayısıyla
Kahramanmaraş ve Konya’da 4 sene askerlik yapan Ayhan bu
sebepten dolayı Konya tavrının tüm
türkülerini asılları kadar güzel
söyler ve yorumlamıştır. Askerlik
dönüşü demiryolları marangoz
atölyesi’nde çalışmıştır.
Çok küçük yaşta tahta kaşığı at
kılı bağlayarak saz çalmaya başlamış ve saz
çalmayı ona öğreten hiç kimse olmamıştır
bu büyük kabiliyeti babasın dan almış olan
sanatçının annesi ise köyün
mevlüt okuyucularındanmış. Kayseri
türkülerini çok
küçük yaşta ananesinden öğrenmiş
ilk sazını amcası hediye etmiş babası çok güzel saz
çalarmış onsuzda saz çalıp, zeybek oynayan
babasının yeteneğini alan Ayhan “bunu yapamadın ama ben dek
ekimle saz çalıyorum” dermiş.
İnce sesleri zenginleştirmek için sazların
göğsüne doğru perde koyarak sazın daha çok
ses vermesini sağlayan Ahmet Gazi Ayhan müzik kabiliyetini
yüksek bir saz
virtüözüymüş. Aynı zamanda şair
olan sanatçı saatlerce saz şairiyle karşılıklı atışırmış
hazır cevap nüktedan bir yapısı olan Ayhan irticaları hicivli
şiirler ve besteler yapmıştır. 1944 yılında Ankara radyosunun
açmış olduğu stajyer sanatçı imtihanına
arkadaşlarının “bu sınavı sen kazanamazsın”
iddiasıyla girmeye karar vermiştir 1950 senesinde serbest
çalışmak için Ankara radyosu’ndan
ayrılmış ve 1954 yılında da geri dönmüştür.
Türk Halk Müziği’nde pek çok
derlemeler yapmıştır. Kayseri’ye,
Akçakoca’ya, bahçesine, Erciyes Dağına
ve avcılığa tutkun olan Ahmet Gazi Ayhan her zaman oranın
özlemlerini ve hasretini çekmiştir. Unutmadığı pek
çok anılarını köy sohbetlerine mahsus havasıyla
anlatır ve dinleyicileri kendine hayran bırakmış.
9 Şubat 1987 yılında hayata gözlerini yuman Ahmet Gazi Ayhan
Zincirli kuyu mezarlığına defnedilmiştir. |
|
-------------------------------------
Ali Rıza HAKSES
|
|
Türkiye
Cumhuriyetinin 9. Diyanet İşleri Başkanı olan Ali Rıza Hakses, 1892
yılında Kayseri İlinin Saraycık Köyünde doğdu.
Küçük yaşta İstanbul'a gelerek ilk
tahsilini ve hıfzını Üsküdarda tamamladı. Ruus
imtihanını kazanarak Medreset'ül Mütehassisinin Fıkıh
ve usulü Fıkıh Şubesine girdi ve başarı ile bitirdi.
Kadıköy, Muğla, Fatih
müftülüklerinde, Eğe Bölgesi
Geçici Vaizliğinde bulunan Ali Rıza Hakses, 15 Şubat 1966
yılında Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği'ne
seçildikten sonra, 25 Ekim 1966 tarihinde Diyanet İşleri
Başkanlığı'na tayin edildi ve 15 Ocak 1968 tarihinde emekliye ayrıldı.
Ali Rıza Hakses, 5 Kasım 1983 tarihinde İstanbul'da vefat etti. |
|
---------------------------------------------
Arif Molu
|
Cumhuriyete
kanat gerenler kuşağında olan Arif Molu, dinamik hayat
kişiliği ve yaratıcı gücü ile Cumhuriyetin
kuruluşunu izleyen ilk yıllarda siyasi hürriyetini kazanan
Türkiye’nin ekonomide yaptığı hamlelerde yer alarak
1930’lu yıllarda Kayseri – Sivas, Afyon
– Sandıklı ve Diyarbakır – Cizre
demiryolları ile Niğde Gebere barajı,Kayseri Sümer Fabrikası
sosyal tesisleri gibi projeleri gerçekleştirmiştir. İkinci
dünya harbinden sonra 1950’lerde
çalışmalarını tamamen Kayseri’ye yapmıştır.Tarıma
ve sanayiye yönelmiştir.Karasu vadisine su getirerek
öncü çiftliğini kurarken özel ve
toplu girişimciliğin (Halka açık) Kayseri’de ilk
örneklerini vermiştir.Kayseri Şeker Fabrikası, Orta Anadolu
Tekstil Fabrikası bu eserlerindendir.Karsu tekstilin şirket kuruluşunu
tamamlamış temel atma sırasında 1901 senesinde doğduğu
Kayseri’de 23 Aralık 1973’de vefat etmiştir. |
|
--------------------------------
Aşık Seyrani
|
Türk Halk Edebiyatı'nın
zirve isimlerinden biri olan Develi'li
(Everek'li) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna
dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri
ilinin en büyük ilçesi olan o
yıllarda Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir.
Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi'dir.
Çocukluğu ekonomik güçlüklerle
geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan
geri kalmamıştır.
Seyrani'nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk
kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye
çalışmıştır. Seyrani'nin ününü
duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi'ye
gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes
ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır İstanbul'a gitmeyi
arzular.
Seyrani büyük bir ihtimalle Sultan
Abdülmecit'in tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında
İstanbul'a gelir. O yıllarda İstanbul'da semai kahvelerine saz
söz meclislerine ilgi gösterilir aşıklar birer bilge
kişi olarak görülür dinlenirdi. Bu
meclislerin tiryakileri aşıkları yalnız bırakmaz onları meclisten
meclise kahveden kahveye taşırlardı. Saray'da devlet erkanının
konaklarında zenginlerin köşklerinde bir araya gelen aşıklar
birbiriyle tanışır söyleşir atışırlardı. Bazı paşa ve beyler
şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı.
Böylesi bir zamanda İstanbul'a giden Seyrani zamanın saz ve
kalem şairleriyle tanışır bilişir. Seyrani İstanbul'a gelmişken yarım
kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle
tanımlamıştır bu günlerini:
"Yedi yıl eğlendi kaldı Seyrani
Bütün tahsil etti ilmi irfanı
Sendeyken her türlü mürüvvet kanı
Bulmadın derdime çare İstanbul"
Ancak Seyrani karakteri gereği etrafında
gördüğü yanlışlıklara bu yanlışlıkları yapan
Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu
durumları ağır bir şekilde hicveden bir şairdir. Bu yüzden
hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için
de Develi'li bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak
zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra
Halep'e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Develi'ye gelir.
Yaşadığı süre içerisinde Develi onun kıymetini pek
anlayamamıştır. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli
Seyrani" denmiş son yıllarını Develi'de yoksulluk içinde
geçirmiştir.
Yoksulluğunu
çektiği acıları dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek
yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş
yanlışlıkları eleştirmiş şiirlerinde kendisinden önceki
ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır.
Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi
olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı
konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve
zengindir. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye
yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli bazen
siyasi bir eleştirmen bazen de koyu bir aşık olur. Bu da Seyrani'nin
içten dindar duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu
gösterir.
Seyrani19. yüzyıl halk edebiyatımızın
şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer
halk ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan
araştırma ve incelemeler son yıllarda çoğalmıştır.
Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir.
|
|
------------------------------------
Behçet Kemal ÇAĞLAR
|
Kayseri’nin
Şabanbeyzãdeler namıyla bilinen ünlü bir
ailesinden Şaban Hamdi Bey’in oğludur. Erzincan’ın
Tepecik köyünde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini
Kayseri’de yaptı. Zonguldak Maden Mühendisliği
Mektebini bitirdi. Şiir ve edebiyat konusunda bilgisini artırmak
için 1934 yılında Atatürk tarafından Londra'ya
gönderildi. Yurda dönünce Halk Evleri
Müfettişliği ile yurdun her yanını dolaşarak halk sanatını ve
şiirini tanıma fırsatını buldu. Milletvekilliği de yapan
Çağlar; Aşık Ömer mahlası ile yazıp
söylediği halk şiiri tarzındaki deyişleriyle haklı bir
şöhret elde etmiştir. Erciyes’ten Kopan
Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden
İçeri adlı şiir kitaplarının yanı sıra çeşitli
konularda 14 eseri ve 2 piyesi yayınlanmıştır. |
|
---------------------------------------
Celal Sandal
|
1942'de
Kayseri’de doğdu. Boksa 17 yaşında Kayseri Erciyes
Kulübü'nde başladı. 1964'te polis oldu ve Emniyet
Kulübü'ne geçti. 1963-1967 yılları
arasında Türkiye şampiyonluklarını elinde tuttu. 1967 yılı
Akdeniz Oyunları ikincisi ve 1971 Akdeniz Oyunları birincisi,
1970-1971-1972 yıllarında Balkan Şampiyonu, 1971 Avrupa
üçüncüsü oldu. 54 kez
milli formayı giydi. Türk boksunun en sert yumruklarından
biridir.
Sandal’ın toplam 5 Balkan şampiyonluğu, 1 Avrupa
üçüncülüğü, 1
Akdeniz Oyunları şampiyonluğu, ve bir olimpiyat
dördüncülüğü dereceleri
vardır.
1960'larda Seyfi Tatar, Celal Sandal, Cemal Kamacı, Nazif Kuran, Engin
Yadigâr ve Kemal Yalçınkaya gibi
boksörler yetişti. Bu sporcular Akdeniz Oyunları, Balkan
Şampiyonası ve Avrupa Şampiyonası'nda birçok madalya
kazandılar. 1970'ler ve 1908’lerde de Türk
boksörler özellikle Akdeniz Oyunları ve Balkan
Şampiyonası'nda başarılı oldular. Celal Sandal yedi birincilik ve iki
ikincilik, Seyfi Tatar altı birincilik, sekiz ikincilik kazandı.
Celal Sandal 12 Aralık 2006 tarihinde Kayseri’de vefat etti. |
|
--------------------------------------
Dadaloğlu
|
Dadaloğlu
Osmanlı Devleti'nin Anadolu Türkmenler ini iskan politikasına
tepki olarak doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan değerli bir halk
ozanıdır. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir
bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olarak
belirlenmiştir. Başka bir deyişle, Dadaloğlu’nun 18.yy. son
çeyreğinde doğup 19.yy. ortalarında
öldüğü bilinmektedir. Güney
illerinde dolasan Türkmen topluluklarından Avşar boyundandır.
Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız
Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılıyla değil
sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır.
Dadaloğlu Anadolu'nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş bir
sanatçıdır aynı zamanda. Osmanlı Devleti'nin
göçebe Türkmen aşiretlerini toprağa
yerleştirmek için verdiği uğraş, yer yer baş kaldırılıra ve
küçük çaplı savaşlara neden
olmuştur. Dadaloğlu'nun şiirleri yerleşik yasama geçmek
isteyen Türkmen aşiretlerinin bir çığlığı
sözlü bir tarihi sayılır.
Asil adi Veli. Türkmen-Avşar aşıklarının önde
gelenlerinden. Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık
Musa’nın oğlu. Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas
yörelerinde yasayan göçebe
Türkmenlerin Avşar boyundan. Az da olsa eğitim aldı. Avşar
beylerinden Küçük Ali oğlu ile Kozan
oğlu’nun yanında imamlık, katiplik yaptığı anlatılır ama bu
konuda yeterli bilgi yoktur. Daha çok Gavur dağı ve Ahir
Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova'yı, Toroslar'ı,
Orta Anadolu'yu dolaştı. Şiirlerinde göçerlik
koşullarını, döneminde orta Anadolu’da
hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin
Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıttı. Dili
Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk
Türkçesi. Asil ününü
kavga türküleri ile yaptı ama duygu ve aşk konularını
da aynı başarıyla işledi. Yüz kadar şiiri
sözlü kaynaklardan derlenerek
günümüze ulaştı. Bu derlemeleri Cahit
Öztelli, Taha Toros, Haşim Nezihi Okay, Ahmet Z.
Özdemir ile Saim Saka oğlu yayınladı. Diğer 19'uncu
Yüzyıl halk ozanlarından iki noktada ayrılır. Kent yaşamından
uzak kaldığı için şiirlerinde hep
göçerlik ortamını yansıttı. Diğer yandan yine
kentte bulunmayışı nedeniyle çağdaşı halk ozanlarında sık
rastlanan divan şiirine yakınlık onda hiç
görülmez. Karacaoğlan'ın aşk ve doğa şiirlerindeki
üstün yeteneği ile, Köroğlu'nun yiğit ve
kavgacı anlatımını birleştirir
YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al'Osman'ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş
İrili ufaklı insan piç oldu
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu
Altı Arap atı şahbaz nic'oldu
Mamur sandım yalan dünya
çürümüş
Okuduğun tutmaz oldu alimler
Kalktı da adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zalimler
Can verirken soluması zor imiş
Kulak verdim dört köşeyi dinledim
Meğer gıybetimi eden coğ imiş
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş
Dadaloğlu'm der ki sözüm vasiyet
Benim sözümü dinleyene nasihat
Besmelesiz kazanılan piç evlat
O da dünyada ziyankar imiş
|
|
-------------------------------
Gevher Nesibe
|
Anadolu Selçuklu
Hükümdarlarından, meşhur Kılınç
Aslan’ın kızı ve Gıyaseddin Keyhüsrev I’in
kızkardeşidir. Yaşamı XII. Yüzyılın sonu ve XIII.
Yüzyılın başlangıcına rastlar (1167-1206).
Mezar
taşı olmadığından, Gevher Nesibe’nin ölüm
tarihi bilinmemektedir. Doğum tarihi de bilinmemektedir.
Ölümünün, 1206 yılından
önce olduğu tahmin ediliyor. Bir gönül
kırıklığını takiben, o zamanın tıbbi imkanlarıyla tedavi edilemeyen,
ince hastalığa (Tüberküloz) yakalandığı
söylenmektedir.
Hastalığın
sebebi ise efsaneye göre gönül verdiği
Selçuklu Kumandanı ile evlenmelerine rağmen ağabeyinin
muhalefeti ve az sonrada bu kumandanın harpte, şehit
düşmüş olmasıdır. Bu
üzüntüler içerisinde yemez
içmez ve sonunda ince hastalığa yakalanır.
Ölüm döşeğinde, ağabeyi Gıyaseddin
Keyhüsrev, ondan özür diler ve son arzusunu
sorar;
“Son
arzum benim gibi, çaresiz hastaları tedavi edebilecek
hekimlerin yetişeceği bir Tıp Fakültesinin
açılmasıdır. Babam Kılınç Aslandan kalan
bütün servetimi bağışlıyorum” der.
Otuzdokuz
yaşına gelmeden hayata gözlerini kapadığı
söylenmektedir. O devirde, Kayseri’nin
büyük bir kısmı göl olduğundan, iklimi
rutubetlidir. Bilindiği gibi, bu iklimlerde
tüberküloz hastalığı, genellikle yaygın olmaktadır.
Sivas Darüşşifası’nı yaptıran, İzzettin
Keykavus’un da Tüberkülozdan
öldüğü bilinmektedir.
Gıyaseddin
Keyhüsrev I, ikinci defa tahta çıktığında,
kızkardeşinin vasiyetine uyarak önce Gıyasiye’yi
(Temel Bilimler), daha sonra da Şifaiye’yi (Hastane),
birlikte yaptırır ve iki yılda tamamlanır. Şifahane’nin
niçin Kayseri’de yapılmış olmasında gelince..
Gevher Nesibe Sultan; ülkenin onbir erkek kardeşi arasında
bölünmüş olmasına rağmen, muhtemelen burada
ikamet etmiş olmasından dolayı bu eser Kayseri’de
yaptırılmıştır.
Gevher Nesibe önce,
Kayseri Meliki kardeşi Nurettin Şah’ın daha sonra da,
Kayseri’yi ele geçiren Sivas Meliki ve kardeşi
olan Kutbüddin Melikşah’ın,
ölümünden önce de ağabeyi
Gıyaseddin Keyhüsrev I zamanında Kayseri’de ikamet
etmiştir. Ayrıca mezarı da Gıyasiye Medresesinin içerisinde
bulunmaktadır.
Hastanenin taç
kapısında, ortada, dikdörtgen şeklinde, beyaz mermer bir
kitabe yerleştirilmiştir. Arapça kitabenin
Türkçe karşılığı şöyledir:
Bu
hastahane Kılıçaslan’ın kızı iffetli
Melike Gevher
Nesibe’nin vasiyeti üzerine
Kardeşi Ulu Sultan Gıyaseddin
Keyhüsrev’in
Zamanında 1206 yılında
yapılmıştır.
Bu kitabede Melike Gevher
Nesibe’nin isminin yazılmış olması
Selçuklular’ın kadınlara ne kadar önem
verdiğini göstermektedir.
1500
ve 1584 yılında tanzim edilmiş olan, Konya’daki Tahrir ve
Evkaf Defteri’ndeki Vakfiye’ye göre Gevher
Nesibe’nin türbesinin bakım ve onarım
için 954 Akçe ayrıldığı kaydedilmiştir. Bu kayda
göre, Gevher Nesibe’ Sultan’ın Gıyasiye
Medresesi’nin içinceki türbede yattığı ve
mezarın ona ait olduğu kesinleşmiştir. Mezarın üzerinde otuz
kişilik bir mescit vardır. Talebe ve hocaların ibadeti için
yapılmıştır. Bugün batı ülkelerinde okullar ve
hastahanelerde rastladığımız, Kapelle (Chapelle) adı verilen, mektep
camilerinin dünyada ilkidir.
Gıyasiye’yi yaptıran , Ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev
I, Bizanslılar’la çarpışırken, 1211 yılında şehit
düşmüştür. Naaşı, Konya’daki
Alaaddin Camiinin bitişiğindeki sultanlara ait olan,
kümbethaneye defnedilmiştir.
Kayseri
Tıbbiyesi, Selçuklular zamanında Anadolu’da
açılan ve hastanesi ile birlikte olan, ilk Tıp
Fakültesidir. Avrupa’da bu tip Fakülteler,
çok sonra açılabilmiştir.
Bu eserle gurur duyuyor ve onu
bütün dünyaya tanıtmak istiyoruz.
|
|
-----------------------------------
İncili Çavuş
|
Tomarza’ya
bağlı eski adı Afşin olan köyde doğdu. Kanuni
döneminde sarayda çalıştı. 1615’te
İran’a Türk elçisi olarak gitti.
Muhasebecidir. Nüktelerinden dolayı
“İncili” lakabını almıştır. |
|
------------------------------------------
Kadı Burhanettin
|
Burhâneddin Ahmed,
1345 yılında, Kayseri’de dünyaya geldi. Babası
Kayseri Kadısı Şemseddin Mehmed olup, Oğuzlar'ın Salur boyuna
mensuptur. Küçük yaşta tahsiline başlayan
Burhâneddin Ahmed, Farsça, Arapça,
mantık, fıkıh, usûl, ferâiz, hadis, tefsir,
hey’et ve tıp ilimlerini öğrendi. Yirmi bir
yaşındayken Kayseri kadılığına tâyin olundu (1364).
Kadı Burhâneddin’in Kayseri kadılığı, Eretna
Devleti'nin çöküş hâlinde
bulunduğu zamana rastlar. Eretna Hükümdarı Ali Bey,
zayıf iradeli ve kabiliyetsiz bir kimseydi. Devlet
içerisinde anarşi ve emîrler arasında rekabet,
bütün hızıyla devam ediyordu. Eretna Devletinin
içinde bulunduğu bu krizi değerlendirmek isteyen
Karamanoğulları, Kayseri’ye hücum ederek,
zaptettiler. Ali Beyi, esir olmaktan Kadı Burhâneddin
kurtardı. Ali Bey, bu yardımı üzerine, onu vezirlik makamına
getirdi. 1380 yılında, Ali Beyin ölmesi ile yerine
geçen yedi yaşındaki oğlu Mehmed
Çelebi’ye nâip tayin edildi.
Bölgenin kuvvetli emîrlerinden Amasya
Emîri Hacı Şadgeldi Paşayı, Danişmendiye
köyü önünde yaptığı muharebede
bozguna uğrattı. Şadgeldi Paşa, yapılan muharebede
öldü. Böylece, devlet için
nüfuzunu pekiştiren Kadı Burhâneddin Ahmed, Eretna
Hükümdarı Mehmed Çelebi’yi
bertaraf ederek, saltanatını ilan etti (1381). Adına hutbe okutup para
bastırarak, bundan böyle kendi adıyla anılacak devletini, tek
başına idare etmeye başladı.
Kadı Burhâneddin, on sekiz sene süren
hükümdarlığında, Amasya Emirliği, Erzincan Emirliği,
Candaroğulları Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ve
Tâceddinoğulları Beyliği ile mücadele ederek, bu
beylikler üzerinde hâkimiyetini kabul ettirmeye
muvaffak oldu. Memluk sultanına isyan eden Malatya Nâibi
Mintaş’ın teklifi üzerine, adı geçen
şehri almak istemesi, Kadı Burhâneddin ile Memlûk
Sultanı Berkuk’un arasını açtı.
Memlûklar'ın Halep Valisi Yılboğa, Sivas önlerine
gelerek şehri muhasara etti. Fakat, Kadı
Burhâneddin’in başarılı savunması karşısında, kırk
günlük bir kuşatmadan sonra, 1388’de
çekilmek mecburiyetinde kaldı. Sultan Berkuk ile Kadı
Burhâneddin arasında dostluk, ancak, Timur Han'ın batı
seferleri sebebiyle tekrar kuruldu. Kadı
Burhâneddin’in, Akkoyunlular ile önceleri
kötü olan münasebetleri de, 1388 senesinden
sonra düzeldi. Daha sonraları Akkoyunlu Devletini kuracak olan
Karayülük Osman Bey de, onun yanına rehin
bırakılmıştı. 1389 senesinde Karakoyunlu Türkmenleri ile
Erzincan Emîri Mutahharten karşısında yenilen Akkoyunlu Ahmed
Bey, Kadı Burhâneddin’e sığınmak zorunda kaldı.
Kadı Burhâneddin, 1389 Kosova Muhârebesi'ne kadar,
Osmanlılar'la dostâne münasebetler
içindeydi. Bu tarihten sonra, onun batıya
yönelerek, Osmanlı nüfuz sahasını tehdide başlaması
ve Tâceddinoğulları ve Candaroğulları gibi beyliklerin
tahrikleri, iki devlet arasındaki dostluğun bozulmasına sebep oldu.
Neticede, Kadı Burhâneddin’in kuvvetleri, Osmanlı
öncülerini, 1392 yılında, Çorumlu
sahrasında, ağır bir yenilgiye uğrattı. İki taraf arasındaki
mücadele, Timur Hanın Anadolu’ya gelme ihtimali
üzerine tekrar dostluğa döndü. Kadı
Burhâneddin, Timur’un Anadolu’ya
geleceğini haber aldığı zaman, Sivas’ı tahkim ederek savaşa
hazırlandı. Fakat Timur Han, Anadolu’ya girmeden geri
dönerek, 1394 yılında Altınordu Hanı Toktamış’la
savaşa girdi. Akkoyunlular, 1395 Erzincan Seferi sırasında Kadı
Burhâneddin’in yanında yer aldılar. 1396 senesinde,
Karamanoğullarına tâbi olan Kayseri valisi Şeyh
Müeyyed’i cezalandırmak için yapılan
sefere, Karayülük Osman Bey de katılmıştı. Şeyh
Müeyyed’e onun aracılığıyla aman verilmişse de, Kadı
Burhâneddin, bir süre sonra Şeyh
Müeyyed’i öldürdü. Bu
yüzden bir müddet sonra Kadı Burhâneddin
ile Karayülük Osman Beyin arası açıldı.
1398 yılında, Sivas önlerinde yapılan muharebede
Karayülük Osman Bey, Kadı
Burhâneddin’i mağlup ederek,
öldürdü.
Öldürüldüğünde 54 yaşında
bulunan Kadı Burhâneddin’in kabri,
Sivas’taki türbesindedir. Saltanatı boyunca savaştan
savaşa koşmuş, bu sebeple kendisine Ebü’l-Feth
lâkabı verilmiştir. Allah yolunda tehlikelere bizzat atılır,
bu uğurda yorulmak nedir bilmez ve bu yolda varını yoğunu harcardı.
Memleketin çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren
Moğol artıklarını ve fitne çıkarmak için uğraşan
sapıkları ortadan kaldırmak ve ülke dışına sürmek
için gayret etti. Kendisinden önceki âdil
İslâm hükümdarları gibi, dost ve
düşmanlarına merhametli davranırdı. Asker ve kumandanlarına
nasihatlerinde, savaşa katılmayan ve savaşacak kudreti olmayan kadın,
ihtiyar, çocuk ve din adamlarının mal ve can emniyetinin
sağlanmasını emrederdi. Halkına adaletle muamele eder, suçu
sabit olmayanı cezalandırmazdı. İlmi ve ilme
düşkünlüğü çok fazlaydı.
Savaş esnasında bile kitap yazar ve ilimle meşgul olurdu.
Sa’deddîn Teftazânî
hazretlerinin Telvih adlı eserine yazdığı Tercîh-i
Tavzîh adlı usul-i fıkha dair hâşiyeyi, Kayseri
valisi Müeyyed’in isyanını bastırmak için
savaşırken yazmıştı. İstanbul’da Râgıb Paşa
Kütüphanesinde, 831 numarada kayıtlı bir
nüshası bulunan bu eserin bir nüshası da, Millet
Kütüphanesi, Feyzullah Efendi kısmı, 588 numaradadır.
Ulema ile sohbet etmekten büyük bir haz ve mutluluk
duyardı. Pazartesi, Perşembe ve Cuma günleri olmak
üzere haftada üç gün
ilmî sohbetler düzenlerdi. Bütün
tebaasına karşı adalet ve şefkat gösteren Kadı
Burhâneddin; cesur, cömert ve iyi huyluydu.
Kadı Burhâneddin Ahmed’in
ölümü üzerine Sivas halkı, onun
yerine, o sırada yaklaşık on dört yaşında ve Kayseri valisi
olan oğlu Alâeddin'i getirdi . Karayülük
Osman Bey, Sivas’ın kendisine teslimini istedi, fakat, şehir
halkı tarafından yardıma çağrılan Moğol kuvvetleri
karşısında çekilmeye mecbur kaldı. Timur Hanın
Anadolu’ya gelme ihtimali üzerine, devleti idare
edecek kuvvetli bir şahsiyet bulunamadığından, Sivaslılar, şehri
Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid Hana teslim ettiler. Bayezid, oğlu
Mehmed Çelebi’yi Sivas’a vali tayin
etti. Alâeddin Ali Bey ise, eniştesi Dulkadiroğlu
Nâsıreddin Mehmed Beyin yanına gönderildi. Daha
sonra Osmanlı Devleti içerisinde hizmet gören Kadı
Burhâneddin Devleti tahtının bu tek ve son vârisi,
1442 yılında öldü.
Kadı Burhâneddin Ahmed Devletinin ömrü,
kurucusunun hayatı ile sınırlı kalmıştır. Merkeziyetçi bir
idare kurmak gayesini güden Kadı Burhâneddin, devlet
idaresinde eski ailelerin nüfuzlarını kırdı ve kendi emir ve
arzusundan dışarı çıkmayacak kimseleri, yüksek
mevkilere tayin etti. Devletin askerî ve
mülkî bütün kuvvet ve yetkilerini
elinde topladı. Emri altında, mükemmel bir hassa (kapıkulu)
ordusu meydana getirdi. Savaşlarda, bu hassa ordusundan başka,
ıktalardan gelen asker ve göçebe
(Türkmen-Moğol) ücretli askerlerinden faydalanırdı.
Hayatı, savaş içinde geçmekle beraber, Kadı
Burhâneddin, memlekette bir imar seferberliği de başlattı.
Fethettiği şehirleri mescit, medrese, çeşme,
zâviye, imâret, köprü vb.
eserlerle süsledi. Turhal, Amasya, Tokat, Erzincan, Niksar ve
Kırşehir hudut bölgelerinde yaptırdığı kaleler ile
memleketinin güvenliğini ve yolların emniyetini sağladı.
Ticareti ve ticaret erbabını himaye ederek, ülkedeki
iktisadî hayatı daima canlı tuttu. Kayseri Şeyh
Müeyyed Çeşmesi, Zile Medresesi, Turhal, Tokat ve
Amasya kaleleri, bu devletten günümüze kadar
gelen başlıca eserlerdir. |
|
--------------------------------------
Kadir Has
|
Hayırsever iş adamı Kadir Has, 86 yıllık yaşamının
büyük bir
bölümünü ve servetini hayır
işlerine adadı. Kadir Has, 10 Eylül 1921’de
Kayseri’de dünyaya geldi. Babası Nuri ve annesi
Zekiye Has, Kayseri’nin tanınmış "Hasoğlu" ailesine mensup
olan Kadir Has’ın ailesi Cumhuriyet’in ilk
yıllarında Kayseri’den Adana’ya taşındı.
Baba Nuri Has, Çukurova’da ticaretle meşgul oldu.
Daha sonra, Türkiye’nin en büyük
sanayicileri arasına girerek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Türkiye’nin ilk milli sanayici unvanını kazanan Nuri
Has, "Milli Mensucat Fabrikası" ile daha sonra da Akbank’ın
kurucuları arasında yer aldı.
Kadir Has, ilk öğrenimini Adana’da tamamladı. Orta
öğrenim için İstanbul’a
gönderilen Has, ortaokul ve liseyi Özel
Boğaziçi Lisesi’nde tamamladı. 1942 yılında,
Kayseri’nin köklü ailelerinden Mehmet
Germirli’nin kızı Rezan Germirli ile evlenen Kadir Has, aynı
dönemde iş hayatına da atıldı.
ATILIMINI İSTANBUL’DA YAPTI
1942-1960 yılları arasında Adana’da ticaretle uğraşırken aile
şirketini yöneten Kadir Has, babası Nuri Has ve ortakları
tarafından kurulan Akbank’ın Yönetim
Kurulu’nda görev aldı.
1960 yılında İstanbul’a taşınan Kadir Has burada, başta
otomotiv olmak üzere, çeşitli ticari faaliyetlerde
bulundu ve iş hayatında büyük atılım yaptı.
1964 yılında Amerikalıların dünyaca ünlü
"Coca Cola" firmasının Türkiye
Temsilcisi olan Has, ortakları ile birlikte Coca Cola’nın
Türkiye’de ilk defa üretilmesini sağladı.
Kadir Has, daha sonra Coca Cola firmasını kardeşi merhum Kemal
Has’a devredip, bu defa bir başka dünya devi olan
Almanlar’ın ünlü Mercedes otobüs
fabrikasının Türkiye’de kurulmasına
öncülük etti.
HAYIR İŞLERİNE YÖNELDİ
İş adamı Kadir Has, 1980’li yılların sonunda ticari
faaliyetlerini tasfiye etmeye başladı. Aynı dönemde hayır
işlerine yönelen ve kendisini yoğun bir şekilde hayır işlerine
adayan Has, bu arada Kayseri’de 4 adet ilköğretim
okulu inşa ettirdi. Has, ayrıca, merhum babası Nuri Has tarafından
yaptırılan bir ilkokulun da onarımını gerçekleştirdi.
Erciyes Üniversitesi’ne de Merkez
Kütüphanesi, Enstitüler Binası ve
Mediko-Sosyal Merkezi Binası yaptırarak armağan eden Kadir Has, ayrıca
Kayseri’de babası tarafından inşa ettirilen Nuri Has
Camii’nin onarımını yaptırıp, bu cami için bir de
imam lojmanı inşa ettirdi.
Kadir Has, İstanbul’un Küçükyalı
semtinde de 4 okul yaptırarak halkın hizmetine sundu. Ayrıca Marmara
Üniversitesi’ne Tıp Fakültesi Hastanesi,
Acil Merkezi ve Hemodiyaliz Merkezi inşa ettiren Has,
İstanbul’un Maltepe semtinde, Kızılay Tıp
Merkezi’nin yapımına da büyük katkıda
bulundu.
İstanbul Pendik’teki Öğretmen Dinlenme
Evi’ni de büyük bağışla inşa ettiren Kadir
Has, ayrıca Gebze’de faaliyet gösteren
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu
(TÜBİTAK) için Teknopark yaptırdı.
Hayırsever iş adamı Kadir Has, çok büyük
bir bağışla Kadir Has Üniversitesi’nin 1999-2000
öğrenim yılında eğitime başlamasını sağladı.
İstanbul’un Cibali ve Bahçelievler semtleri ile
Selimpaşa beldesindeki kampüslerde eğitim veren Kadir Has
Üniversitesi, kısa sürede
Türkiye’nin saygın ve çağdaş
yüksek öğrenim kurumları arasında yer aldı.
KADİR HAS AİLESİNİN BAĞIŞLARI...
Kadir Has ve Rezan Has, 1991 yılında "Türk Eğitimine
özgü Kadir Has Vakfı’nı (HASVAK)" kurdular.
Kadir Has ailesi’nin bağışlarıyla yapılanlar arasında, Kadir
Has Üniversitesi, Kadir Has Anadolu Lisesi, Rezan Has Lisesi,
Kadir Has İlkögretim Okulu, Kadir-Rezan Has
İlkögretim Okulu, KASEV Kadir-Rezan Has İlkögretim
Okulu, Marmara Üniversitesi Kadir Has Hastanesi, Marmara
Üniversitesi Rezan Has Acil Merkezi, Marmara
Üniversitesi Kadir Has Hemodiyaliz Merkezi, Kızılay
Kadir-Rezan Has Tıp Merkezi, TÜBİTAK Gebze Teknopark Kadir Has
Merkez Binası, Nuri-Zekiye Has İlköğretim Okulu, Kayseri
Kadir-Rezan Has İlköğretim Okulu, Erciyes
Üniversitesi Kadir Has Merkez Kütüphanesi,
Erciyes Üniversitesi Nuri-Zekiye Has Enstitüler
Binası, Erciyes Üniversitesi Mahmut Has Mediko-sosyal Merkezi,
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kadir Has
Kültür Parkı, Nuri Has Camii, Adana Nuri-Zekiye Has
İlköğretim Okulu ve Trabzon Kadir Has Teknik Lisesi yer alıyor.
|
|
------------------------------------------
KAYSERİ'MİZİN ŞANLI
ŞEHİTLERİ....
(ŞEHİTLER
ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ...)
www.kayseri.net.tr sitesinden alınmıştır..
--------------------------------
Mehmet Kemal Dedeman
|
Hacı
Nazire Hanım'la, Hacı Rıfat Şükrü Bey'in oğlu olan
Mehmet Kemal Dedeman, 1903'te Kayseri'de doğdu. Babasının vefatı ile
öğrenimini bırakmak zorunda kalan Mehmet Kemal Dedeman, kendi
ticarethanesinde genç yaşta iş hayatına başladı. 1924 yılına
kadar süren bu çalışmalar; ticarethanenin
tasfiyesi, Mehmet Kemal Dedeman’ın İzmir’e gitme
kararı ve ardından askerlik görevi nedeniyle
Kahramanmaraş’a gitmesiyle noktalandı. Askerlik
görevi dönüşünde Mehmet Kemal
Dedeman Kayseri Adliyesi'nde Zabıt Katibi olarak göreve
başladı. 1931 yılında görevinden ayrılarak, yeniden ticaret
hayatına atıldı. Bir dönüm noktası da sayabileceğimiz
bu tarih kurumsal anlamda "Dedeman"ın kuruluşu sayılabilir.
1934’te Ankara'ya giderek gıda ve taahhüt işleriyle
uğraşan Mehmet Kemal Dedeman, ilerleyen yıllarda İstanbul
Yeşilköy, Ankara Etimesgut ve Kütahya Askeri
Havaalanları ile Kayseri Tayyare Fabrikası gibi inşaatlarda
müteahhitlik yaptı. 1945 yılında, zamanın
hükümetince başlatılan Yıldırım Yolları Projesi
kapsamında, Kayseri, Kırşehir, Sivas arasındaki yol inşaatlarının
yapımını üstlendi ve gerçekleştirdi.
Dedeman Topluluğu, çalışmalarına 1947 yılında madencilikle
başladı. Krom, çinko, kurşun ve manyezit madenlerinin
işletmesi ve ihracatı bu alanda gerçekleştirilen ilk
çalışmalar oldu. Mehmet Kemal Dedeman'ın turizm
sektöründeki ilk girişimi, 1966 yılında Hotel Dedeman
Ankara’nın açılması ile başladı. Bu tarihten
itibaren başta oteller olmak üzere, eğlence ve hizmete
yönelik işletmelerle yeni yatırımlar birbirini izledi. Yıllar
önce, içindeki ülke sevgisi ve inancıyla
yola çıkan Mehmet Kemal Dedeman, gerçekleştirdiği
yatırımların yanı sıra eğitim-sağlık kurumları inşaası ve iç
donanımlarına yaptığı bağışlarla ülkesine hizmet vermeye devam
etti ve "Devlet Üstün Hizmet Madalyası"na layık
görüldü. 12 Şubat 1998
günü, 95 yaşında vefat eden Mehmet Kemal Dedeman,
Dedeman Topluluğu Yönetim Kurulu Onur Başkanı idi. |
|
--------------------------------------
Melikgazi
|
Doğum tarihi bilinmemekle
beraber, 1050'lerde doğması muhtemeldir. 1134'te vefat etmiştir.
Anadolu'nun türkleşmesinde büyük payı olan
bir Danişmendli Melikidir. Urfa, Antakya, Konya, Kayseri Kastamonu ve
Çankırı'nın Danişmendililerin yönetiminde
Bizanslılardan korunması sağlanmıştır.
Haçlılara ve Ermenilere karşı kazandığı zaferler kendisini
şöhret haline getirmiş ve Bağdattaki Abbasi halifesi ile
İran'daki Büyük Selçuklu Sultanı Sencer
kendisine elçilerle hükümdarlık beratı
olarak 4 bayrak, davul, altın gerdanlık ve asa
göndermişlerdir.
Bastırdığı paralara, ''Emir-i Muazzam Emir Gazi'' Ünvanını
yazdırdı. Çok zeki, çalışkan, kahraman ve dindar
birisiydi.1134'te Malatya'da vefat etti. Cenazesi oradan Kayseri'ye
getirildi. Bugün kendi adıyla anılan köydeki
türbesine defnedildi.
Türbesine, İran Selçukluları iislubunda inşa
edildiği için özellikle Sanat
Tarihçileri tarafından büyük önem
verilir.
Mehmet, Yağıbasan, aynoddevle ve Yağan adında dört oğlu da
yaşadıkları 12. Asırda Anadolu'nun fethinin tamamlanmasında
büyük görev ifa etmişlerdir. Bunlardan Melik
Mehmet Gazi, Kayseri'nin ikinci fatihi kabul edilir. |
|
---------------------------------------
Mimar Sinan
|
Osmanlı
Devleti'nin en parlak devrinin en büyük mimarı,
Kocasinan adı ile anılan Mimar Sinan, 1490 senesinde Kayseri'nin Ağınas
Köyü'nde doğdu. Abdulmennan oğlu Sinan, Yavuz Sultan
Selim Han zamanında, 1512 yılında devşirme olarak İstanbul'a geldi.
1514'de Çaldıran, 1517 'de.Mısır seferlerine katıldı. Kanuni
Sultan Süleyman Han zamanında yeniçeri oldu.
1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferlerinde bulunarak atlı sekban oldu.
1526'da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesi'nden sonra sırası
ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve
zenberekçibaş.ılığa yükseldi. 1532'de Alman 1534'de
katıldığı Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte
Hakesi rütbesini aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi
muhasarasında, göz üzerinden geçecek
kalyonları inşa edip üzerine top yerleştirdi. 1537'de orfu ile
Pulya ve 1538 de Karasbuğdan seferlerine katılan mimar Sinan Karabuğdan
seferinde seferdeki mimarlarının Prut Nehri üzerine
köprü inşa edememeleri orduyu güç
durumda bıraktı. Bu işe o sırada Sinan talip oldu ve 13 gün
gibi kısa bir zamanda ordunun bütün ağırlığıyla
geçebileceği büyük bir
köprü inşa etti. Bu başrasıyla Kanuni Sultan
Süleyman'ın dikkatini çekti. Aynı yıl ''Reis-i
Mimaran-ı Dergah-ı '' Ali'' rütbesi ile başmimarlığa
getirildi. Hayret uyandırıcı güzellikte ve sayıda eserler
verdi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar
ve Avrupa'nın bir kısmını görüp mimari eserleri
inceledi ve kendisi de gördüklerinden daha
güzellerini inşa etti.
Mimar Sinan'ın İstanbul'da Mimarbaşı olmadan önce inşa ettiği
ilk eseri Haseki Külliyesidir. Bu külliyede devrinin
bütün .mimari unsurlarını birleştirmeyi başararak
cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret, daruşıfadan meydana gelen bu
site onun san'at kabiliyetinin ilk hareket noktası oldu. Mimarbaşılığa
getirildikten sonra da kendi gelişme grafiğinin üç
ayrı merhalesini teşkil eden Şehzade Camii, Sultan Ahmet Camii ve
seliye Camii büyük ilgi topladı. Kendisi ''Bu
eserlerin., ilkinin çıraklık, ikincisinin kalfalık,
üçüncüsünün de
ustalık eseri olduğunu söyleyerek bu .gelişme
çizgisini ortaya koydu. Mimar Sinan, özellikle
Batılı Mimarların islam aleminde Ayasofya'nın kubbesinden daha
büyük bir kubbenin ınşa edilemeyeceği iddiasını,
kendisine ciddi bir problem saydı. Ustalık eseri Selimiyeyi inşa
ederken bu iddiya cevap verme arzusunu ifade etti. Bunu da Ayasofya'nın
kubbesini geçerek ortaya koydu. Sinan, kendi hatıratında bu
konuda şöyle der :
Kefere-i Fecere'nin mimar geçinen takımının Ayasofya'nın
kubbesinden daha büyük kubbenin
Müslüman mimarlarca yapılamayacağı yolundaki iddiası,
benim yüreğime dert oldu. Bunun için Selimiye'nin
kubbesini 4 arşın daha geniş ve 6 arşın daha yüksek İnşa
ederek onlara cevap verdim.
Sinan'ın Edirne'de İnşa ettiği Selimiye Camii nin kubbesi, hakikaten
Ayasofya'nın kubbesine üstten bir miğfer gibi oturacak şekilde
varlığını devam etttirmektedir. Bu camiye yaptığı 4 minare
üçer şerefelidirler. Her şerefesine ayrı ayrı
merdivenlerden çıkılmaktadır.
Mimar Sinan, İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman adına İnşa
ettiği Süleymaniye Camiinde ve Selimiye'de ortaya koyduğu
mimari üslupla 5 asırdan bu yana Türk mimarisinin İlk
milli sentezini meydana getirdi. Bugün bile mimarlık eğitimi
ve inşa İmkanları en üst seviyeye çıktığı halde
Sinan'ın eserlerindeki üslup, estetik ve proje derinliği
aşılamadı. Mimar Sinan, 50 yılı bulan Mimarbaşılığı döneminde
84 cami, 52 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22
türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su kemeri, 8
köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen ve 47 hamam
olmak üzere toplam 265 eser vücuda getirmiştir.
Mimar Sinan çalışkan, dürüst,
İnançlı kişiliğİ ile Türk San'atının yüz
akı olma özelliğini daha asırlarca koruyacaktır. 1581de bir.
asra yakın bir ömür sürdükten
sonra, İstanbul'da vefat etti. Süleymaniye Camii'nin bir
köşesine kendisi tarafından inşa edilen
küçük türbesine defnedildi.
|
|
--------------------------------------
Mustafa Asım Köksal
|
1913 yılında Kayserinin
Develi ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Develi Numune
Mektebinde gördü. Kayseri ulemasından develi
müftüsü İzzet Efendi'den medrese usulune
göre Mukadimat-ı Ulum eğitimi aldı.
Sonra
Ankara'ya geldi ve kendi çabalarıyla bilgi ve
görgüsünü artırdı.
Ankara’da bulunduğu sıralarda Kerkük ulemasından
Muhammed Efendi'nin öğrencisi oldu.
İskilipli
İbrahim Ethem’den tasavvuf terbiyesi alan Asım
Köksal, aynı kişiden icazet aldı. 1933 senesinde Diyanet
İşleri Başkanlığında memuriyete başladı ve 31 yıl boyunca üst
kurullarda çeşitli vazifelerde bulundu.1964 senesinde İslam
Tarihi adlı eserini yazabilmek için emekli oldu.
Bu
güne kadar kaleme aldığı eserler şunlardır.İslam Tarihi-Hz
Muhammed Aleyhisselam ve İslamiyet(18 cilt) Hz.Hüseyin ve
Kerbela Faciası, Peygamberler Tarihi, Gençlere Din Klavuzu,
Tevbe, Reddiye (Caetani'nin islam tarihine reddiye) Peygamberler
(manzum) Peygamberimiz (manzum bir siret) Sohbetler, Armağan, Ezanlar,
Bir Amerikalının 23 sorusuna cevap,Türkçe ezan
meselesi, Şeyh Beddettin (basılmamıştır) Şeyh Ahmed Kuddusi-hayatı,
mesleği, üstün kişiliği ve eserleri, İslam İlmihali.
M.Asım
KÖKSAL,18 ciltlik İslam Tarihi eseriyle 1983 yılında Pakistan
siret ödülünü kazanmış, 1995
yılında Türkiye yazarlar birliği tarafından Yılın
Kültür adamı seçilmiştir.
Büyük İslam Alimi Mustafa Asım Köksal 28
Kasım 1998 tarihinde vefat etti..
|
|
--------------------------------------
Nuh Mehmet
Baldöktü
|
1916
senesinde doğdu. İlkokuldan sonra öğrenimine ara verip bir
manifaturacıda çırak olarak iş hayatına atıldı.
1936’da patronunun kızıyla evlenip şirkete ortak oldu. 1944
yılından beri de kendi firmasını kurarak Tekstil üretimi ve
ihracatı işini sürdürmekteydi. Kurucularından
olduğu“Birlik Mensucat” adıyla şirketleşen
fabrikada entegre iplik üretimi ve dokuma işleri yapılan
ilavelerle 62 yıldır sürmektedir. 1961
yılında işini İstanbul’a nakletmiş 1967 yılında Nuh
Çimento şirketinin kurucuları arasında yer almıştır. 1974
yılında Emintaş Emlak ve İnşaat Şirketi’ni
üç arkadaşıyla kurmuş, uzun süre
yönetim kurulu başkanlığını üstlenmiştir.Bu
güne kadar gerek kişisel, gerekse ortak olduğu şirketlerin
işleriyle bizzat ilgilenmiştir.En büyük ideali bu
memleketin evlatlarına daha çok iş vermek daha
çok ihracat yaparak döviz getirmek, daha
çok insanımıza hizmet vermekti.
Çünkü O,”İnsani
olan her davranış İslami”olduğuna ve insanlara yardımın
büyük bir ibadet olduğuna yürekten
inanmaktaydı. Sade
ve mütevazı kişiliğiyle herkesin
gönüllerinde yer eden Sayın
Baldöktü aynı zamanda fikir ve
gönül adamıydı. Her sözü her
davranışı ayrı bir eser oluşturacak kadar anlamlı bir hayat yaşadı. “Başarının
yolu çalışmak ve doğruluktur” diyen Sayın Nuh
Mehmet Baldöktü’nün,
Baldöktü Ailesi adına Kayseri ilimize Kazandırdığı ve
himayeleri “Baldöktü Sosyal Hizmetler Ve
Kültür Vakfı” tarafından
sürdürülen Eğitim ve Sosyal Tesisler
aşağıdaki
sıralı tablodaki gibidir.
Ahmet
Baldöktü adına Fevzi Çakmak Semtinde bir
İlköğretim Okulu Ve Lojmanı
Fevzi
Çakmak Semtinde Ahmet Baldöktü adına bir
camii ve iki adet lojmanı.
Fevzi
ÇakmakAhmet Baldöktü adına kimsesiz
çocuklar kız yurdu ve bir adet lojmanı.
Kiçikapı
Semtinde Ayşe Baldöktü Kur’an Kursu ve iki
adet lojmanı
Kiçikapı
Semtinde Yeniden ihya edilen Baldöktü Camii ve
lojmanı
Nuh
Mehmet Baldöktü Anadolu Lisesi ve Kapalı Spor Salonu
Yeni
Sanayi içinde Ayşe Baldöktü
Çıraklık Merkezi kısmi inşaatı ve 300 öğrenci
kapasiteli müstakil Öğrenci Yurdu ve beraber birer
adet müdür lojmanı.
Gesi’de
Ahmet Baldöktü Yatılı Bölge
İlköğretim Okulu. Ve Lojmanları
Bu tablo incelendiğinde
Baldöktü’nün hayır kurumlarını
kurmada gösterdiği hassasiyet ve toplumun öncelikli
problemlerine vukufiyeti takdire şayandır.
Sayın Baldöktü birçok hayırseveri de
teşvik etmiş
onlara
öncü ve örnek olmuştur.
KENDİ
SOYADI ve ADINI TAŞIYAN HAYIR KURUM ve KURULUŞLARININ DIŞINDA BİZZAT
GÖREV YAPTIĞI HAYIR KURUM ve KURULUŞLARI ŞUNLARDIR;
Kayseri
Yüksek Öğrenim ve Yardım Vakfı’nın Kurucusu
ve 15 yıl Yönetim Kurulunda görev almıştır.
Bakırköy
Akıl Hastanesi’nin Yönetim Kurulunda 12 sene
görev almıştır.
Kayseri
Bedensel Engelliler Vakfı’nın kurucuları arasında yer
almıştır.
Sayın Baldöktü’ye
Allah’tan rahmet dileriz. Mekanı Cennet olsun…
|
|
------------------------------------
Nuh Naci Yazgan
|
İbrahim
Hakkı Bey'in oğludur. Ticaret İdadisi mezunudur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kalaçzade Ahmet Hilmi Bey ve
Ömer Mümtaz İmamzade ile birlikte Sivas Kongresi'nde
Kayseri delegesi olarak bulunmuştur. Sivas'tan
döndükten sonra Kayseri'de Müdafai Hukuk
Cemiyeti'nin kurulmasına ön ayak olmuştur.
2.dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde Adana milletvekili seçilmiştir. Atatürk
kendisine Adana'da kentten ayrılan azınlıkların terkettiği, bacası
tütmeyen fabrikaları yeniden faaliyete geçirme
görevi verince, 22 Aralık 1924'te milletvekilliğinden istifa
etmiş ve Adana'daki sanayi hamlesinin başına geçmiştir.
Nuh Naci Yazgan, Orhan Kemal'in romanlarında
ölümsüzleştirdiği ülkenin en eski
fabrikalarından Milli Mensucat'ı 1927'de dönemin diğer
işadamları Mustafa Özgür, Nuri Has, Seyit Tekin ile
birlikte Hazine'den satın almış ve işletmiştir. Burada
üretilen "Aslan" marka vater ve ekstra iplikler,
ülkede büyük talep görür.
Kayseri'de ilk köylü öğrenci yurdunu,
Göğüs Hastalıkları Hastanesini yaptıran kişidir. Eşi
Behice Yazgan ise Behice Yazgan Kız Lisesi'ni yaptırmıştır.
7 Ekim1947'de vefat etmiştir. |
|
-------------------------------
Osman Kavuncu
|
Osman
Kavuncu, 1918 Kayseri doğumlu olup, 9 Eylül 1950 - 7 Şubat
1954 ve 7 Şubat 1954 - 17 Eylül 1957 tarihleri arasında, iki
devre Kayseri Belediye Başkanlığı yaptı.
1957 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Kayseri
milletvekili olarak Meclis’e girdi. 1960 askeri
harekâtından sonra Yassıada’da yargılanmış ve hapis
cezasına çarptırılmıştır. 11.Kasım.1966'da vefat etmiştir.
Bedenî arızası nedeni ile Kambur olarak anılan ufak tefek bir
adamdı. Belediye Başkanlıkları sırasında Kayseri’ye
önemli hizmetler yaptı. Kayseri hâlen
O’nun zamanında yapılan cadde ve sanayi merkezinin izlerini
taşır. Şehir merkezinde kendi ismini taşıyan bir mahalle, bir cadde ile
bir geçit ve sanayi sitesi vardır.
İyi derecede saz çalardı. Kaynağı kendisine ait ve Eğribucak
Bağları nda çalıp söylediği Asmalar da kol uzatmış
dallere türküsü meşhurdur.
"Asmalar da kol uzatmış dallere" gibi birçok Kayseri
türküsünü derleyerek, türk
halk müziği repertuarına girmesini de sağlamıştır.
|
|
---------------------------------------
Sakıp Sabancı
Sakıp Sabancı
|
7
Nisan 1933 tarihinde Hacı Ömer Sabancı ve Sadıka Sabancı'nın
ikinci çocuğu olarak Kayseri'nin Akçakaya
köyünde doğan Sakıp Sabancı, iş hayatına 1948
yılında, Akbank’ta stajyer memur olarak başladı. Kardeşleri
İhsan Hacı Şevket, Erol ve Özdemir Sabancı'dır.
Üç
yılını zatürre hastalığıyla geçirmek zorunda kalan
Sabancı, hastalığı nedeniyle liseyi bitiremeden okulu bıraktı ve BOSSA
Un Fabrikası’nda veznedar olarak çalışmaya
başladı. 1955 yılına gelince Un Fabrikası’nın ticaret
müdürü oldu. 2 sene sonra Türkan
Civelek ile evlendi ve BOSSA Tekstil Fabrikası’nda Genel
Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaya
başladı.
1964
yılında Dilek adlı bir kız çocuğu sahibi olan işadamı, aynı
yıl Adana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı oldu.
2 yıl sonra babası Hacı Ömer Sabancı’yı kaybetti
ünlü işadamı. Babasının
ölümünden 1 yıl sonra kardeşleriyle birlikte
“Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş”yi kurdu ve
Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi.
1970
yılında, ikinci çocuğu Metin’in zihinsel
özürlü olarak dünyaya gelmesi
sebebiyle Sabancı, diğer insanlara yardım amacıyla, 1976 yılında Erol
Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi ile 1996
yılında Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler
Eğitim Üretim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni kurdu.
1974’de
“Hacı Ömer Sabancı Vakfı VAKSA”yı kuran
işadamı, 1981’de Londra’da, Türk sermayesi
ile yurtdışındaki ilk banka olan Ak International Bank’ı
(Sabancı Bank Plc.) kurdu. Yine aynı yıl Amerika’da
Houston’da ilk kez kalp kapakçığı ameliyatı oldu.
Üç
sene sonra, 1984’de, Eskişehir Anadolu Üniversitesi
tarafından ilk onursal doktorasını alan Sabancı, 1986’da
TÜSİAD’ın Yönetim Kurulu Başkanı oldu.
1989’da babası Hacı Ömer Sabancı zamanında
toplanmaya başlanan Resim ve Hat koleksiyonlarının sergilenmesi
için SSCB Kültür Bakanlığı'nın daveti
üzerine Moskova'da bir sergi açıldı. Bu sergi,
sonraki yıllarda dünyanın en önemli
müzelerinde sergilenecek "Altın Harfler: Sabancı
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı
Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi" için bir mihenk taşı oldu.
Yine aynı yıl Amerika-Houston'da ikinci kez kalp ameliyatı oldu.
1992’de
Japon hükümeti tarafından Sakıp Sabancı'ya "Kutsal
Hazine Altın ve Gümüş Yıldız Nişanı" takdim edildi. 1
yıl sonra 1988 yılında temeli atılan “Sabancı
Center” açıldı. 1994’de ise
“TOYOTASA” fabrikasını açtı.
1996’da kardeşi Özdemir Sabancı işyerinde uğradığı
saldırı sonucu hayatını kaybetti. 1997’de ise
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından “Devlet
Üstün Hizmet Madalyası” ile onurlandırılan
isadamı, dünyaca ünlü gıda devi Fransız
Danone ile yüzde 50-50 ortaklıkla
“DANONESA”yı kurdu. Yine aynı yıl Fransız
Hipermarket zinciri “Carrefour” ve Sabancı
ortaklığı ile “CARREFOURSA Hipermarket Zinciri”
kuruldu.
1998’de
"Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı
Müzesi'nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi" New York'ta
Metropolitan Müzesi'nde sergilendi. Böylece
Metropolitan Müzesi'nde sergilenen ilk özel
koleksiyon ünvanına sahip oldu. O yıl kardeşi Hacı Sabancı
vefat etti.
1999’da
ise İstanbul’da, Sabancı Üniversitesi’ni
açan işadamı, 2001’de DuPont’un
yüzde 50-50 ortaklığıyla 4 kıtada toplam 16 fabrika ile
faaliyet gösteren “DUPONTSA” ve
“DUSA INTERNATIONAL” şirketlerini kurdu. Fransız
Hükümeti,"Altın Harfler" koleksiyonunun
“Louvre Müzesi”nde sergilenmesini
gerçekleştirerek, Fransız-Türk
kültür ilişkilerine yaptığı katkılar ve Fransa'nın
önde gelen şirketlerinden Danone, Carrefour ve BNP ile
sürdürdüğü başarılı
ortaklıklarından dolayı, Elysée Sarayı'nda yapılan
törenle, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Sakıp
Sabancı'ya "Légion d'honneur" şeref nişanı takdim edildi.
Doğum
gününden 71 yıl 3 gün sonra 10 Nisan
2004 tarihinde sabah saat 05.55 civarında tedavi
gördüğü Amerikan hastahanesinde şiddetli
Akciger Enfeksiyonu'ndan vefat etti.
|
|
Savaş Yurttaş
|
Savaş
Yurttaş, 1944 yılında Kayseri’nin Pınarbaşı
ilçesinde doğdu. Tiyatroya, üniversite yıllarında
İstanbul Üniversitesi Gençlik
Tiyatrosu’nda, Sermet Çağan’ın
“Ayak Bacak Fabrikası” adlı oyunu ile başlayan
sanatçı, daha sonra Ulvi Uras Tiyatrosu, Türk
Öğretmenler Sendikası Tiyatrosu, Ankara Halk Oyuncuları,
Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Birlik Tiyatrosu ve Ankara Ekin
Tiyatrosu’nda çalıştı.
TRT’de
yayınlanan “Bizimkiler”, “5
Dakika”, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”,
“Yazlıkçılar” ve “Oğlum Adam
Olacak” adlı dizilerde rol alan sanatçı, 1981
yılında sinema yazarlarının “En iyi yardımcı oyuncu
ödülüne” layık bulundu. Yurttaş,
ayrıca “Sürü”,
“Yılanların Öcü”, “72.
Koğuş”, “Suçumuz İnsan Olmak”,
“Can Şenliği”, “Bebek”,
“Güneşe Köprü”,
“Yolun Sonundaki Karanlık”, “Biri ve
Diğerleri”, “Ziyaret”, “Sarı
Mersedes”, “Kara Kafa” gibi Türk
sinema tarihinin önemli filmlerinde de rol aldı.
Ankara
Halk Oyuncuları Tiyatrosu’nda “Devri
Süleyman”, “141. Basamak” ve
“Teneke”, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda
“Durant Bulvarı”, “403.
Kilometre”, “Heykel” adlı oyunlardaki
rolleriyle tiyatroseverlerin gönlünde taht kurdu.
Tiyatro sanatçısı Savaş Yurttaş, evliydi.
Savaş
Yurttaş 10 Nisan 2002'de Ankara'da öldü.
|
|
Seyyid Burhanettin
|
Seyyid Burhanettin Hazretleri Hz.
Hüseyi'nin neslinden olup, gerçekleri iyice
araştırıp, kavradığı için "MUHAKKIK", gizli sırları
bilmesinden dolayı "SEYYİD'İ SIRDAN" lakabıyla meşhurdur. Seyyid
Burhanettin Hz.'leri Rumi 1165 yılında Temriz'de doğmuş ve ilk
tahsilini babasından yaptıktan sonra, Belh'e giderek
"Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled Hz.'lerinden" 12 yıl manevi
ilimleri tahsil etmiştir. Bu tahsilleri sırasında "Mevlana Celaleddini
Rumi'nin" mürebbilik ve atabekliğini yapmıştır.
Sultanü'l-Ulema'dan icazet alarak, Tirmiz'e
dönmüş, ilmi irşada başlamıştır.
1220 yılında Belh'ten hicret eden Sultanü'l-Ulema Bahaeddin
Veled, Bağdat ve Hicaz'ı dolaştıktan sonra Konya'ya gelmiş ve 1230
yılında burada vefat etmiştir. Hocasının
ölümünü keramet yoluyla
öğrenen Seyyid Burhanettin Hz.'leri
gördüğü bir rüya üzerinede
Mevlana Celaleddini Rumi'yi yetiştirmek üzere 1231 yılında
Konya'ya gitmiştir. Bir yıl Mevlana Hz. ile kaldıktan sonra, zahiri
ilimlerde ilerlemek için Mevlana Hz. Halep ve Şam'a gitmiş,
Seyyid Burhanettin Hz.'de Kayseriye gelmiştir. Halep ve Şam
dönüşü Mevlana Hz. Kayseriye gelmiş, burada
bir müddet kaldıktan sonra, Seyyid Burhanettin Hz. ile
birlikte tekrar Konya'ya gitmişlerdir. İlk gelişinden itibaren tam 9
yıl Mevlana Hz.'yi irşad eden Seyyid Burhanettin Hz.'leri 1240 yılında
çok sevdiği Kayseri'ye gelmiş ve 1244 yılı bir güz
mevsiminde hayata gözlerini yummuştur. |
|
Turhan Feyzioğlu
Turhan Feyzioğlu
|
1922
yılında Kayseri de doğdu. İlköğretimini burada, orta
öğrenimini Galatasaray lisesinde tamamladı. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Doktorasını
İngiltere de yaptı ve 1955 yılında Türkiye'nin en
genç Profesörü unvanını aldı. Daha sonra
Hukuk Fakültesi'ne dekan oldu.
Turhan Feyzioğlu, bir süre sonra Üniversite'deki
hocalığını bırakarak CHP'den politikaya atıldı. Öğrencilerine
''Nabza göre şerbet vermeyin'' tavsiyesiyle tanınan Feyzioğlu
Sivas'tan Milletvekili seçildi. Çeşitli
bakanlıklarda bulundu. Başbakan yardımcılığı yaptı. Ancak CHP'nin
'Ortanın Solu'' sloganını benimsemesi üzerine Genel Sekreter
olduğu bu partiden ayrılarak Cumhuriyetçi Güven
Partisi'ni kurdu. MC Hükümetlerinde görev
aldı. 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar bu partinin Genel
Başkanlığın yürüttü. Daha sonra siyasetten
çekilerek siyasi faaliyetlerini partiler
üstü kalarak yürütmeye
çalıştı. Uzun bir süre çalışmalarıyla
Kayseri'yi temsil etti. Çok sayıda hukuki ve siyasi eser
yazdı. 26 Mart 1988 yılında Ankara'da vefat etti ve burada toprağa
verildi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bügün giren sayısı 62449 ziyaretçi (100883 klik) tıklanma sayısı
© Copyright - 2009- www.incesu.net - Tüm Hakları Saklıdır.
Web Sitemize buyurun!
|
|
|
|
|