Untitled
İncesu Özel bölüm İncesu tarihi yerler haberler Bize ulaşın
incesu gençlik

Sayfanızı Da Tanıtın

   
  İncesu,Kayseri,Kiziloren www.incesum.net www.incesum.tr.gg www.incesu.net www.incesu.tr.cx
  Kayserinin tanınmış isimleri
 

Ahmet Gazi Ayhan

Her Ne Zaman Görsem Seni Everek Dağı
Yüreğimde Bir İncecik Sızı Var
Ah İle Geçirdim Ömrümün Çağı
Şu Anlımda Ne Bitmedik Yazı Var
Çoğu Gitti Şu Ömrümün Azı Var...


5 mart 1921 yılında Kayseri’nin Endürlük köyünde doğmuştur. Babası Mehmet öldüğünde henüz 3 yaşında olan Ayhan, annesi Hanımın’ın köyü Akçakaya’da büyümüş ve ilkokul tahsilini Zencidere’de yapmıştır. Bu okulda kilise orgunu kendi kendine çalmayı öğrenerek orgtan çıkan ulvi sesten son derece haz duymuş ve bu durum onun ilk defa müzikle de tanışması olmuştur.

Ailenin tek çocuğu olan Ayhan, ilkokulda iken hem okumuş hem de üvey babasının bakkalında çalışmıştır. hayatının en acımasız ve zor yıllarını çocukluk yıllarında yaşayan Ayhan, 9-10 yaşlarındayken, komşuları olan Hacı Ömer Sabancı emmisinin onu da diğer büyükleri gibi çalışmaya Adana’ya göndermesiyle devam eder. Çırçır fabrikasında balya basarken, balyadan arasında sıkışır onu kimse fark edemez, kendine yol açarak balyadan kurtulmayı başaran Ayhan o telaşla ve korkuyla soluğu Kayseri de alır. Fırın çıraklığında, saat tamirciliğinde ve daha birçok işler dede çalışmış olan sanatçının asıl mesleğinin marangozluk olması kendi sazını kendisinin yapmasına da olanak sağlamıştır. Makine aksamında da anlayan sanatçının dikiş dikmeye kadar her türlü iş elinden gelirmiş II. cihan harbi dolayısıyla Kahramanmaraş ve Konya’da 4 sene askerlik yapan Ayhan bu sebepten dolayı Konya tavrının tüm türkülerini asılları kadar güzel söyler ve yorumlamıştır. Askerlik dönüşü demiryolları marangoz atölyesi’nde çalışmıştır.

Çok küçük yaşta tahta kaşığı at kılı bağlayarak saz çalmaya başlamış ve saz çalmayı ona öğreten hiç kimse olmamıştır bu büyük kabiliyeti babasın dan almış olan sanatçının annesi ise köyün mevlüt okuyucularındanmış. Kayseri türkülerini çok küçük yaşta ananesinden öğrenmiş ilk sazını amcası hediye etmiş babası çok güzel saz çalarmış onsuzda saz çalıp, zeybek oynayan babasının yeteneğini alan Ayhan “bunu yapamadın ama ben dek ekimle saz çalıyorum” dermiş.

İnce sesleri zenginleştirmek için sazların göğsüne doğru perde koyarak sazın daha çok ses vermesini sağlayan Ahmet Gazi Ayhan müzik kabiliyetini yüksek bir saz virtüözüymüş. Aynı zamanda şair olan sanatçı saatlerce saz şairiyle karşılıklı atışırmış hazır cevap nüktedan bir yapısı olan Ayhan irticaları hicivli şiirler ve besteler yapmıştır. 1944 yılında Ankara radyosunun açmış olduğu stajyer sanatçı imtihanına arkadaşlarının “bu sınavı sen kazanamazsın” iddiasıyla girmeye karar vermiştir 1950 senesinde serbest çalışmak için Ankara radyosu’ndan ayrılmış ve 1954 yılında da geri dönmüştür.

Türk Halk Müziği’nde pek çok derlemeler yapmıştır. Kayseri’ye, Akçakoca’ya, bahçesine, Erciyes Dağına ve avcılığa tutkun olan Ahmet Gazi Ayhan her zaman oranın özlemlerini ve hasretini çekmiştir. Unutmadığı pek çok anılarını köy sohbetlerine mahsus havasıyla anlatır ve dinleyicileri kendine hayran bırakmış.

9 Şubat 1987 yılında hayata gözlerini yuman Ahmet Gazi Ayhan Zincirli kuyu mezarlığına defnedilmiştir.
-------------------------------------

Ali Rıza HAKSES

Türkiye Cumhuriyetinin 9. Diyanet İşleri Başkanı olan Ali Rıza Hakses, 1892 yılında Kayseri İlinin Saraycık Köyünde doğdu. Küçük yaşta İstanbul'a gelerek ilk tahsilini ve hıfzını Üsküdarda tamamladı. Ruus imtihanını kazanarak Medreset'ül Mütehassisinin Fıkıh ve usulü Fıkıh Şubesine girdi ve başarı ile bitirdi.

Kadıköy, Muğla, Fatih müftülüklerinde, Eğe Bölgesi Geçici Vaizliğinde bulunan Ali Rıza Hakses, 15 Şubat 1966 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği'ne seçildikten sonra, 25 Ekim 1966 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na tayin edildi ve 15 Ocak 1968 tarihinde emekliye ayrıldı. Ali Rıza Hakses, 5 Kasım 1983 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

 

---------------------------------------------
 

Arif Molu

Cumhuriyete kanat gerenler kuşağında olan Arif  Molu, dinamik hayat kişiliği ve yaratıcı gücü ile  Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen ilk yıllarda siyasi hürriyetini kazanan Türkiye’nin ekonomide yaptığı hamlelerde yer alarak 1930’lu  yıllarda Kayseri – Sivas, Afyon – Sandıklı  ve Diyarbakır – Cizre demiryolları ile Niğde Gebere barajı,Kayseri Sümer Fabrikası sosyal tesisleri gibi projeleri gerçekleştirmiştir. İkinci dünya harbinden sonra 1950’lerde çalışmalarını tamamen Kayseri’ye yapmıştır.Tarıma ve sanayiye yönelmiştir.Karasu vadisine su getirerek öncü çiftliğini kurarken özel ve toplu girişimciliğin (Halka açık) Kayseri’de ilk örneklerini vermiştir.Kayseri Şeker Fabrikası, Orta Anadolu Tekstil Fabrikası bu eserlerindendir.Karsu tekstilin şirket kuruluşunu tamamlamış temel atma sırasında 1901 senesinde doğduğu Kayseri’de 23 Aralık 1973’de vefat etmiştir.

--------------------------------

Aşık Seyrani

Türk Halk Edebiyatı'nın zirve isimlerinden biri olan Develi'li (Everek'li) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin en büyük ilçesi olan o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir.
Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi'dir. Çocukluğu ekonomik güçlüklerle geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır.
Seyrani'nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Seyrani'nin ününü duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi'ye gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır İstanbul'a gitmeyi arzular.
Seyrani büyük bir ihtimalle Sultan Abdülmecit'in tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında İstanbul'a gelir. O yıllarda İstanbul'da semai kahvelerine saz söz meclislerine ilgi gösterilir aşıklar birer bilge kişi olarak görülür dinlenirdi. Bu meclislerin tiryakileri aşıkları yalnız bırakmaz onları meclisten meclise kahveden kahveye taşırlardı. Saray'da devlet erkanının konaklarında zenginlerin köşklerinde bir araya gelen aşıklar birbiriyle tanışır söyleşir atışırlardı. Bazı paşa ve beyler şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı. Böylesi bir zamanda İstanbul'a giden Seyrani zamanın saz ve kalem şairleriyle tanışır bilişir. Seyrani İstanbul'a gelmişken yarım kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle tanımlamıştır bu günlerini:
"Yedi yıl eğlendi kaldı Seyrani
Bütün tahsil etti ilmi irfanı
Sendeyken her türlü mürüvvet kanı
Bulmadın derdime çare İstanbul"

Ancak Seyrani karakteri gereği etrafında gördüğü yanlışlıklara bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicveden bir şairdir. Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için de Develi'li bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra Halep'e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Develi'ye gelir. Yaşadığı süre içerisinde Develi onun kıymetini pek anlayamamıştır. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" denmiş son yıllarını Develi'de yoksulluk içinde geçirmiştir.

Yoksulluğunu çektiği acıları dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş yanlışlıkları eleştirmiş şiirlerinde kendisinden önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli bazen siyasi bir eleştirmen bazen de koyu bir aşık olur. Bu da Seyrani'nin içten dindar duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu gösterir.

Seyrani19. yüzyıl halk edebiyatımızın şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer halk ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan araştırma ve incelemeler son yıllarda çoğalmıştır. Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir.

------------------------------------

Behçet Kemal ÇAĞLAR

Kayseri’nin Şabanbeyzãdeler namıyla bilinen ünlü bir ailesinden Şaban Hamdi Bey’in oğludur. Erzincan’ın Tepecik köyünde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kayseri’de yaptı. Zonguldak Maden Mühendisliği Mektebini bitirdi. Şiir ve edebiyat konusunda bilgisini artırmak için 1934 yılında Atatürk tarafından Londra'ya gönderildi. Yurda dönünce Halk Evleri Müfettişliği ile yurdun her yanını dolaşarak halk sanatını ve şiirini tanıma fırsatını buldu. Milletvekilliği de yapan Çağlar; Aşık Ömer mahlası ile yazıp söylediği halk şiiri tarzındaki deyişleriyle haklı bir şöhret elde etmiştir. Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri adlı şiir kitaplarının yanı sıra çeşitli konularda 14 eseri ve 2 piyesi yayınlanmıştır.

 

---------------------------------------

Celal Sandal

1942'de Kayseri’de doğdu. Boksa 17 yaşında Kayseri Erciyes Kulübü'nde başladı. 1964'te polis oldu ve Emniyet Kulübü'ne geçti. 1963-1967 yılları arasında Türkiye şampiyonluklarını elinde tuttu. 1967 yılı Akdeniz Oyunları ikincisi ve 1971 Akdeniz Oyunları birincisi, 1970-1971-1972 yıllarında Balkan Şampiyonu, 1971 Avrupa üçüncüsü oldu. 54 kez milli formayı giydi. Türk boksunun en sert yumruklarından biridir.
Sandal’ın toplam 5 Balkan şampiyonluğu, 1 Avrupa üçüncülüğü, 1 Akdeniz Oyunları şampiyonluğu, ve bir olimpiyat dördüncülüğü dereceleri vardır.
1960'larda Seyfi Tatar, Celal Sandal, Cemal Kamacı, Nazif Kuran, Engin Yadigâr ve Kemal Yalçınkaya gibi boksörler yetişti. Bu sporcular Akdeniz Oyunları, Balkan Şampiyonası ve Avrupa Şampiyonası'nda birçok madalya kazandılar. 1970'ler ve 1908’lerde de Türk boksörler özellikle Akdeniz Oyunları ve Balkan Şampiyonası'nda başarılı oldular. Celal Sandal yedi birincilik ve iki ikincilik, Seyfi Tatar altı birincilik, sekiz ikincilik kazandı.
Celal Sandal 12 Aralık 2006 tarihinde Kayseri’de vefat etti.
--------------------------------------

Dadaloğlu

Dadaloğlu Osmanlı Devleti'nin Anadolu Türkmenler ini iskan politikasına tepki olarak doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan değerli bir halk ozanıdır. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olarak belirlenmiştir. Başka bir deyişle, Dadaloğlu’nun 18.yy. son çeyreğinde doğup 19.yy. ortalarında öldüğü bilinmektedir. Güney illerinde dolasan Türkmen topluluklarından Avşar boyundandır.
Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılıyla değil sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır. Dadaloğlu Anadolu'nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş bir sanatçıdır aynı zamanda. Osmanlı Devleti'nin göçebe Türkmen aşiretlerini toprağa yerleştirmek için verdiği uğraş, yer yer baş kaldırılıra ve küçük çaplı savaşlara neden olmuştur. Dadaloğlu'nun şiirleri yerleşik yasama geçmek isteyen Türkmen aşiretlerinin bir çığlığı sözlü bir tarihi sayılır.

Asil adi Veli. Türkmen-Avşar aşıklarının önde gelenlerinden. Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğlu. Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yasayan göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan. Az da olsa eğitim aldı. Avşar beylerinden Küçük Ali oğlu ile Kozan oğlu’nun yanında imamlık, katiplik yaptığı anlatılır ama bu konuda yeterli bilgi yoktur. Daha çok Gavur dağı ve Ahir Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova'yı, Toroslar'ı, Orta Anadolu'yu dolaştı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıttı. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesi. Asil ününü kavga türküleri ile yaptı ama duygu ve aşk konularını da aynı başarıyla işledi. Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze ulaştı. Bu derlemeleri Cahit Öztelli, Taha Toros, Haşim Nezihi Okay, Ahmet Z. Özdemir ile Saim Saka oğlu yayınladı. Diğer 19'uncu Yüzyıl halk ozanlarından iki noktada ayrılır. Kent yaşamından uzak kaldığı için şiirlerinde hep göçerlik ortamını yansıttı. Diğer yandan yine kentte bulunmayışı nedeniyle çağdaşı halk ozanlarında sık rastlanan divan şiirine yakınlık onda hiç görülmez. Karacaoğlan'ın aşk ve doğa şiirlerindeki üstün yeteneği ile, Köroğlu'nun yiğit ve kavgacı anlatımını birleştirir


YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al'Osman'ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş
İrili ufaklı insan piç oldu
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu
Altı Arap atı şahbaz nic'oldu
Mamur sandım yalan dünya çürümüş
Okuduğun tutmaz oldu alimler
Kalktı da adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zalimler
Can verirken soluması zor imiş
Kulak verdim dört köşeyi dinledim
Meğer gıybetimi eden coğ imiş
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş
Dadaloğlu'm der ki sözüm vasiyet
Benim sözümü dinleyene nasihat
Besmelesiz kazanılan piç evlat
O da dünyada ziyankar imiş
-------------------------------

Gevher Nesibe

Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından, meşhur Kılınç Aslan’ın kızı ve Gıyaseddin Keyhüsrev I’in kızkardeşidir. Yaşamı XII. Yüzyılın sonu ve XIII. Yüzyılın başlangıcına rastlar (1167-1206).

Mezar taşı olmadığından, Gevher Nesibe’nin ölüm tarihi bilinmemektedir. Doğum tarihi de bilinmemektedir. Ölümünün, 1206 yılından önce olduğu tahmin ediliyor. Bir gönül kırıklığını takiben, o zamanın tıbbi imkanlarıyla tedavi edilemeyen, ince hastalığa (Tüberküloz) yakalandığı söylenmektedir. 

Hastalığın sebebi ise efsaneye göre gönül verdiği Selçuklu Kumandanı ile evlenmelerine rağmen ağabeyinin muhalefeti ve az sonrada bu kumandanın harpte, şehit düşmüş olmasıdır. Bu üzüntüler içerisinde yemez içmez ve sonunda ince hastalığa yakalanır. Ölüm döşeğinde, ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev, ondan özür diler ve son arzusunu sorar;  

“Son arzum benim gibi, çaresiz hastaları tedavi edebilecek hekimlerin yetişeceği bir Tıp Fakültesinin açılmasıdır. Babam Kılınç Aslandan kalan bütün servetimi bağışlıyorum” der.  

Otuzdokuz yaşına gelmeden hayata gözlerini kapadığı söylenmektedir. O devirde, Kayseri’nin büyük bir kısmı göl olduğundan, iklimi rutubetlidir. Bilindiği gibi, bu iklimlerde tüberküloz hastalığı, genellikle yaygın olmaktadır. Sivas Darüşşifası’nı yaptıran, İzzettin Keykavus’un da Tüberkülozdan öldüğü bilinmektedir.  

Gıyaseddin Keyhüsrev I, ikinci defa tahta çıktığında, kızkardeşinin vasiyetine uyarak önce Gıyasiye’yi (Temel Bilimler), daha sonra da Şifaiye’yi (Hastane), birlikte yaptırır ve iki yılda tamamlanır. Şifahane’nin niçin Kayseri’de yapılmış olmasında gelince.. Gevher Nesibe Sultan; ülkenin onbir erkek kardeşi arasında bölünmüş olmasına rağmen, muhtemelen burada ikamet etmiş olmasından dolayı bu eser Kayseri’de yaptırılmıştır.

Gevher Nesibe önce, Kayseri Meliki kardeşi Nurettin Şah’ın daha sonra da, Kayseri’yi ele geçiren Sivas Meliki ve kardeşi olan Kutbüddin Melikşah’ın, ölümünden önce de ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev I zamanında Kayseri’de ikamet etmiştir. Ayrıca mezarı da Gıyasiye Medresesinin içerisinde bulunmaktadır.

Hastanenin taç kapısında, ortada, dikdörtgen şeklinde, beyaz mermer bir kitabe yerleştirilmiştir. Arapça kitabenin Türkçe karşılığı şöyledir:

Bu hastahane Kılıçaslan’ın kızı iffetli
Melike Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine
Kardeşi Ulu Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in
Zamanında 1206 yılında yapılmıştır.

Bu kitabede Melike Gevher Nesibe’nin isminin yazılmış olması Selçuklular’ın kadınlara ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

1500 ve 1584 yılında tanzim edilmiş olan, Konya’daki Tahrir ve Evkaf Defteri’ndeki Vakfiye’ye göre Gevher Nesibe’nin türbesinin bakım ve onarım için 954 Akçe ayrıldığı kaydedilmiştir. Bu kayda göre, Gevher Nesibe’ Sultan’ın Gıyasiye Medresesi’nin içinceki türbede yattığı ve mezarın ona ait olduğu kesinleşmiştir. Mezarın üzerinde otuz kişilik bir mescit vardır. Talebe ve hocaların ibadeti için yapılmıştır. Bugün batı ülkelerinde okullar ve hastahanelerde rastladığımız, Kapelle (Chapelle) adı verilen, mektep camilerinin dünyada ilkidir.
Gıyasiye’yi yaptıran , Ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev I, Bizanslılar’la çarpışırken, 1211 yılında şehit düşmüştür. Naaşı, Konya’daki Alaaddin Camiinin bitişiğindeki sultanlara ait olan, kümbethaneye defnedilmiştir.

Kayseri Tıbbiyesi, Selçuklular zamanında Anadolu’da açılan ve hastanesi ile birlikte olan, ilk Tıp Fakültesidir. Avrupa’da bu tip Fakülteler, çok sonra açılabilmiştir.

Bu eserle gurur duyuyor ve onu bütün dünyaya tanıtmak istiyoruz.  

-----------------------------------

İncili Çavuş

Tomarza’ya bağlı eski adı Afşin olan köyde doğdu. Kanuni döneminde sarayda çalıştı. 1615’te İran’a Türk elçisi olarak gitti. Muhasebecidir. Nüktelerinden dolayı “İncili” lakabını almıştır.
------------------------------------------

 

Kadı Burhanettin

Burhâneddin Ahmed, 1345 yılında, Kayseri’de dünyaya geldi. Babası Kayseri Kadısı Şemseddin Mehmed olup, Oğuzlar'ın Salur boyuna mensuptur. Küçük yaşta tahsiline başlayan Burhâneddin Ahmed, Farsça, Arapça, mantık, fıkıh, usûl, ferâiz, hadis, tefsir, hey’et ve tıp ilimlerini öğrendi. Yirmi bir yaşındayken Kayseri kadılığına tâyin olundu (1364).

Kadı Burhâneddin’in Kayseri kadılığı, Eretna Devleti'nin çöküş hâlinde bulunduğu zamana rastlar. Eretna Hükümdarı Ali Bey, zayıf iradeli ve kabiliyetsiz bir kimseydi. Devlet içerisinde anarşi ve emîrler arasında rekabet, bütün hızıyla devam ediyordu. Eretna Devletinin içinde bulunduğu bu krizi değerlendirmek isteyen Karamanoğulları, Kayseri’ye hücum ederek, zaptettiler. Ali Beyi, esir olmaktan Kadı Burhâneddin kurtardı. Ali Bey, bu yardımı üzerine, onu vezirlik makamına getirdi. 1380 yılında, Ali Beyin ölmesi ile yerine geçen yedi yaşındaki oğlu Mehmed Çelebi’ye nâip tayin edildi. Bölgenin kuvvetli emîrlerinden Amasya Emîri Hacı Şadgeldi Paşayı, Danişmendiye köyü önünde yaptığı muharebede bozguna uğrattı. Şadgeldi Paşa, yapılan muharebede öldü. Böylece, devlet için nüfuzunu pekiştiren Kadı Burhâneddin Ahmed, Eretna Hükümdarı Mehmed Çelebi’yi bertaraf ederek, saltanatını ilan etti (1381). Adına hutbe okutup para bastırarak, bundan böyle kendi adıyla anılacak devletini, tek başına idare etmeye başladı.

Kadı Burhâneddin, on sekiz sene süren hükümdarlığında, Amasya Emirliği, Erzincan Emirliği, Candaroğulları Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ve Tâceddinoğulları Beyliği ile mücadele ederek, bu beylikler üzerinde hâkimiyetini kabul ettirmeye muvaffak oldu. Memluk sultanına isyan eden Malatya Nâibi Mintaş’ın teklifi üzerine, adı geçen şehri almak istemesi, Kadı Burhâneddin ile Memlûk Sultanı Berkuk’un arasını açtı. Memlûklar'ın Halep Valisi Yılboğa, Sivas önlerine gelerek şehri muhasara etti. Fakat, Kadı Burhâneddin’in başarılı savunması karşısında, kırk günlük bir kuşatmadan sonra, 1388’de çekilmek mecburiyetinde kaldı. Sultan Berkuk ile Kadı Burhâneddin arasında dostluk, ancak, Timur Han'ın batı seferleri sebebiyle tekrar kuruldu. Kadı Burhâneddin’in, Akkoyunlular ile önceleri kötü olan münasebetleri de, 1388 senesinden sonra düzeldi. Daha sonraları Akkoyunlu Devletini kuracak olan Karayülük Osman Bey de, onun yanına rehin bırakılmıştı. 1389 senesinde Karakoyunlu Türkmenleri ile Erzincan Emîri Mutahharten karşısında yenilen Akkoyunlu Ahmed Bey, Kadı Burhâneddin’e sığınmak zorunda kaldı.

Kadı Burhâneddin, 1389 Kosova Muhârebesi'ne kadar, Osmanlılar'la dostâne münasebetler içindeydi. Bu tarihten sonra, onun batıya yönelerek, Osmanlı nüfuz sahasını tehdide başlaması ve Tâceddinoğulları ve Candaroğulları gibi beyliklerin tahrikleri, iki devlet arasındaki dostluğun bozulmasına sebep oldu. Neticede, Kadı Burhâneddin’in kuvvetleri, Osmanlı öncülerini, 1392 yılında, Çorumlu sahrasında, ağır bir yenilgiye uğrattı. İki taraf arasındaki mücadele, Timur Hanın Anadolu’ya gelme ihtimali üzerine tekrar dostluğa döndü. Kadı Burhâneddin, Timur’un Anadolu’ya geleceğini haber aldığı zaman, Sivas’ı tahkim ederek savaşa hazırlandı. Fakat Timur Han, Anadolu’ya girmeden geri dönerek, 1394 yılında Altınordu Hanı Toktamış’la savaşa girdi. Akkoyunlular, 1395 Erzincan Seferi sırasında Kadı Burhâneddin’in yanında yer aldılar. 1396 senesinde, Karamanoğullarına tâbi olan Kayseri valisi Şeyh Müeyyed’i cezalandırmak için yapılan sefere, Karayülük Osman Bey de katılmıştı. Şeyh Müeyyed’e onun aracılığıyla aman verilmişse de, Kadı Burhâneddin, bir süre sonra Şeyh Müeyyed’i öldürdü. Bu yüzden bir müddet sonra Kadı Burhâneddin ile Karayülük Osman Beyin arası açıldı. 1398 yılında, Sivas önlerinde yapılan muharebede Karayülük Osman Bey, Kadı Burhâneddin’i mağlup ederek, öldürdü.

Öldürüldüğünde 54 yaşında bulunan Kadı Burhâneddin’in kabri, Sivas’taki türbesindedir. Saltanatı boyunca savaştan savaşa koşmuş, bu sebeple kendisine Ebü’l-Feth lâkabı verilmiştir. Allah yolunda tehlikelere bizzat atılır, bu uğurda yorulmak nedir bilmez ve bu yolda varını yoğunu harcardı. Memleketin çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren Moğol artıklarını ve fitne çıkarmak için uğraşan sapıkları ortadan kaldırmak ve ülke dışına sürmek için gayret etti. Kendisinden önceki âdil İslâm hükümdarları gibi, dost ve düşmanlarına merhametli davranırdı. Asker ve kumandanlarına nasihatlerinde, savaşa katılmayan ve savaşacak kudreti olmayan kadın, ihtiyar, çocuk ve din adamlarının mal ve can emniyetinin sağlanmasını emrederdi. Halkına adaletle muamele eder, suçu sabit olmayanı cezalandırmazdı. İlmi ve ilme düşkünlüğü çok fazlaydı. Savaş esnasında bile kitap yazar ve ilimle meşgul olurdu. Sa’deddîn Teftazânî hazretlerinin Telvih adlı eserine yazdığı Tercîh-i Tavzîh adlı usul-i fıkha dair hâşiyeyi, Kayseri valisi Müeyyed’in isyanını bastırmak için savaşırken yazmıştı. İstanbul’da Râgıb Paşa Kütüphanesinde, 831 numarada kayıtlı bir nüshası bulunan bu eserin bir nüshası da, Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi kısmı, 588 numaradadır.

Ulema ile sohbet etmekten büyük bir haz ve mutluluk duyardı. Pazartesi, Perşembe ve Cuma günleri olmak üzere haftada üç gün ilmî sohbetler düzenlerdi. Bütün tebaasına karşı adalet ve şefkat gösteren Kadı Burhâneddin; cesur, cömert ve iyi huyluydu.

Kadı Burhâneddin Ahmed’in ölümü üzerine Sivas halkı, onun yerine, o sırada yaklaşık on dört yaşında ve Kayseri valisi olan oğlu Alâeddin'i getirdi . Karayülük Osman Bey, Sivas’ın kendisine teslimini istedi, fakat, şehir halkı tarafından yardıma çağrılan Moğol kuvvetleri karşısında çekilmeye mecbur kaldı. Timur Hanın Anadolu’ya gelme ihtimali üzerine, devleti idare edecek kuvvetli bir şahsiyet bulunamadığından, Sivaslılar, şehri Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid Hana teslim ettiler. Bayezid, oğlu Mehmed Çelebi’yi Sivas’a vali tayin etti. Alâeddin Ali Bey ise, eniştesi Dulkadiroğlu Nâsıreddin Mehmed Beyin yanına gönderildi. Daha sonra Osmanlı Devleti içerisinde hizmet gören Kadı Burhâneddin Devleti tahtının bu tek ve son vârisi, 1442 yılında öldü.

Kadı Burhâneddin Ahmed Devletinin ömrü, kurucusunun hayatı ile sınırlı kalmıştır. Merkeziyetçi bir idare kurmak gayesini güden Kadı Burhâneddin, devlet idaresinde eski ailelerin nüfuzlarını kırdı ve kendi emir ve arzusundan dışarı çıkmayacak kimseleri, yüksek mevkilere tayin etti. Devletin askerî ve mülkî bütün kuvvet ve yetkilerini elinde topladı. Emri altında, mükemmel bir hassa (kapıkulu) ordusu meydana getirdi. Savaşlarda, bu hassa ordusundan başka, ıktalardan gelen asker ve göçebe (Türkmen-Moğol) ücretli askerlerinden faydalanırdı.

Hayatı, savaş içinde geçmekle beraber, Kadı Burhâneddin, memlekette bir imar seferberliği de başlattı. Fethettiği şehirleri mescit, medrese, çeşme, zâviye, imâret, köprü vb. eserlerle süsledi. Turhal, Amasya, Tokat, Erzincan, Niksar ve Kırşehir hudut bölgelerinde yaptırdığı kaleler ile memleketinin güvenliğini ve yolların emniyetini sağladı. Ticareti ve ticaret erbabını himaye ederek, ülkedeki iktisadî hayatı daima canlı tuttu. Kayseri Şeyh Müeyyed Çeşmesi, Zile Medresesi, Turhal, Tokat ve Amasya kaleleri, bu devletten günümüze kadar gelen başlıca eserlerdir.

--------------------------------------

Kadir Has

Hayırsever iş adamı Kadir Has, 86 yıllık yaşamının büyük bir bölümünü ve servetini hayır işlerine adadı. Kadir Has, 10 Eylül 1921’de Kayseri’de dünyaya geldi. Babası Nuri ve annesi Zekiye Has, Kayseri’nin tanınmış "Hasoğlu" ailesine mensup olan Kadir Has’ın ailesi Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kayseri’den Adana’ya taşındı.
Baba Nuri Has, Çukurova’da ticaretle meşgul oldu. Daha sonra, Türkiye’nin en büyük sanayicileri arasına girerek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’nin ilk milli sanayici unvanını kazanan Nuri Has, "Milli Mensucat Fabrikası" ile daha sonra da Akbank’ın kurucuları arasında yer aldı.
Kadir Has, ilk öğrenimini Adana’da tamamladı. Orta öğrenim için İstanbul’a gönderilen Has, ortaokul ve liseyi Özel Boğaziçi Lisesi’nde tamamladı. 1942 yılında, Kayseri’nin köklü ailelerinden Mehmet Germirli’nin kızı Rezan Germirli ile evlenen Kadir Has, aynı dönemde iş hayatına da atıldı.
     
ATILIMINI İSTANBUL’DA YAPTI
1942-1960 yılları arasında Adana’da ticaretle uğraşırken aile şirketini yöneten Kadir Has, babası Nuri Has ve ortakları tarafından kurulan Akbank’ın Yönetim Kurulu’nda görev aldı.
1960 yılında İstanbul’a taşınan Kadir Has burada, başta otomotiv olmak üzere, çeşitli ticari faaliyetlerde bulundu ve iş hayatında büyük atılım yaptı.
1964 yılında Amerikalıların dünyaca ünlü "Coca Cola" firmasının Türkiye
Temsilcisi olan Has, ortakları ile birlikte Coca Cola’nın Türkiye’de ilk defa üretilmesini sağladı. Kadir Has, daha sonra Coca Cola firmasını kardeşi merhum Kemal Has’a devredip, bu defa bir başka dünya devi olan Almanlar’ın ünlü Mercedes otobüs fabrikasının Türkiye’de kurulmasına öncülük etti.
     
HAYIR İŞLERİNE YÖNELDİ
İş adamı Kadir Has, 1980’li yılların sonunda ticari faaliyetlerini tasfiye etmeye başladı. Aynı dönemde hayır işlerine yönelen ve kendisini yoğun bir şekilde hayır işlerine adayan Has, bu arada Kayseri’de 4 adet ilköğretim okulu inşa ettirdi. Has, ayrıca, merhum babası Nuri Has tarafından yaptırılan bir ilkokulun da onarımını gerçekleştirdi.

Erciyes Üniversitesi’ne de Merkez Kütüphanesi, Enstitüler Binası ve Mediko-Sosyal Merkezi Binası yaptırarak armağan eden Kadir Has, ayrıca Kayseri’de babası tarafından inşa ettirilen Nuri Has Camii’nin onarımını yaptırıp, bu cami için bir de imam lojmanı inşa ettirdi.

Kadir Has, İstanbul’un Küçükyalı semtinde de 4 okul yaptırarak halkın hizmetine sundu. Ayrıca Marmara Üniversitesi’ne Tıp Fakültesi Hastanesi, Acil Merkezi ve Hemodiyaliz Merkezi inşa ettiren Has, İstanbul’un Maltepe semtinde, Kızılay Tıp Merkezi’nin yapımına da büyük katkıda bulundu.

İstanbul Pendik’teki Öğretmen Dinlenme Evi’ni de büyük bağışla inşa ettiren Kadir Has, ayrıca Gebze’de faaliyet gösteren Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) için Teknopark yaptırdı.

Hayırsever iş adamı Kadir Has, çok büyük bir bağışla Kadir Has Üniversitesi’nin 1999-2000 öğrenim yılında eğitime başlamasını sağladı.

İstanbul’un Cibali ve Bahçelievler semtleri ile Selimpaşa beldesindeki kampüslerde eğitim veren Kadir Has Üniversitesi, kısa sürede Türkiye’nin saygın ve çağdaş yüksek öğrenim kurumları arasında yer aldı.
     
KADİR HAS AİLESİNİN BAĞIŞLARI...
Kadir Has ve Rezan Has, 1991 yılında "Türk Eğitimine özgü Kadir Has Vakfı’nı (HASVAK)" kurdular.

Kadir Has ailesi’nin bağışlarıyla yapılanlar arasında, Kadir Has Üniversitesi, Kadir Has Anadolu Lisesi, Rezan Has Lisesi, Kadir Has İlkögretim Okulu, Kadir-Rezan Has İlkögretim Okulu, KASEV Kadir-Rezan Has İlkögretim Okulu, Marmara Üniversitesi Kadir Has Hastanesi, Marmara Üniversitesi Rezan Has Acil Merkezi, Marmara Üniversitesi Kadir Has Hemodiyaliz Merkezi, Kızılay Kadir-Rezan Has Tıp Merkezi, TÜBİTAK Gebze Teknopark Kadir Has Merkez Binası, Nuri-Zekiye Has İlköğretim Okulu, Kayseri Kadir-Rezan Has İlköğretim Okulu, Erciyes Üniversitesi Kadir Has Merkez Kütüphanesi, Erciyes Üniversitesi Nuri-Zekiye Has Enstitüler Binası, Erciyes Üniversitesi Mahmut Has Mediko-sosyal Merkezi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kadir Has Kültür Parkı, Nuri Has Camii, Adana Nuri-Zekiye Has İlköğretim Okulu ve Trabzon Kadir Has Teknik Lisesi yer alıyor.

------------------------------------------ KAYSERİ'MİZİN ŞANLI ŞEHİTLERİ....
Abdi Altemel Abdullah Aslan
Abdullah Şanlı Abdullah Şaşdım
Abdullah Yüksel Adem Koyuncu
Adem Soydan (*) Adem Vurucu
Ahmet Aksan Ahmet Başpınar
Ahmet Bozok (*) Ahmet Duran
Ahmet Dursun Ahmet Eraslan
Ahmet İnci (*) Ahmet Sungur
Ahmet Ziya Çaydaşı Ali Alan
Ali Altun Ali Berkil
Ali Çiçek Ali Erdem (*)
Ali Kıvanç Ali Seven
Ali Tuğral Ali Türkmen
Arif Çeri Avni Kumlu
Ayhan Işık Aytekin Demir
Aziz Bayram Erciyes Bahattin Yıldız
Baki Fedakar Başar Doğan
Basri Sağır Bekar Aktunç
Bekir Çakır Bekir Taştan
Beşir Seyfi Bezayim Yıldırır
Birol Bulut Bülent An
Bülent Demir Bülent Yılmaz
Bünyamin Güzel Cafer Varol
Celil Sarıkaya (*) Cemalettin Vural
Cengiz Sabuncu Cengiz Timurcuoğlu
Cengiz Topel İncetürkmen Çetin Sayın (*)
Cevdet Çiftçi Cuma Şahin (*)
Davut Karataş Dede Çelik
Durmuş Tarım Dursun Ergen (*)
Efkan Cengiz Emin Ateş
Emin Urhan Emrullah Solmaz
Enes Bediz Erdal Çam
Erdoğan Yıldız Eyüp Yabangülü
Fahrettin Özgül Faik Doğan
Faruk Şahinkaya Fatih Bedir (*)
Fatih Duman Fatih Yöntem
Ferhat Doğan Fevzi İlhan
Feyzullah Topaloğlu Fikret Tunç
Fuat Vurgan (*) H.İbrahim Yılmaz
H.Sait Dönmez Hacı Aydıncı
Hacıbey Kaya Hakan Çiftçi
Hakan Salma Hakan Türk
Haldun Ateş Halil Tunç (*)
Halim Bulut Haluk Sarıbal
Harun Batı (*) Harun Yararbaş
Hasan Coşkun Hasbi Gümüş
Hatem Uzunoğlu (*) Hayrullah Dünya (*)
Hayrullah Polat Hikmet Gülnar
Hüseyin Köşe Hüseyin Yıldız
İdris Açıkgöz İdris Korkmaz
İdris Öztürk İhsan Kemik
İskender Öztürk (*) İsmail Oğuz
İsmail Oturak İsmail_Uygun
İsmet Bülbül (*) İsmet Duman
İsmet Özdemir İzzet Bölükbaşı
Kamil Keleşoğlu (*) Kazım Faydacı
Kazım Şahin Kemal Ergen (*)
Kemal Yakut Kemal Yıldız
Kenan Acılar Kenan Çıklakoç
Kerim Tanrıkulu Kürşat Çağıran
Levent Özdemir M.Emin Kocaman
Macit Ağca Mahmut Aydeniz
Mahmut Çoban Mahmut Nayır
Mahmut Öner Mahmut Paşayiğit (*)
Mahmut Şahin (*) Mahmut Tayyar
Mehmet Anadut Mehmet Çetin
Mehmet Çetintaş Mehmet Taşkesen
Mehmet Tavsel (*) Mehmet Ünal
Mehmet Uslu Metehan Doğan
Metin Erdamar Muhsin Gürlek (*)
Murat Dağdelen (*) Murat Ekinci
Murat Kafkas (*) Murat Kızılkaya (*)
Murat Morkoç Murat Özçelebi (*)
Murat Yeşilak Mürsel Gürlek (*)
Musa Koca (*) Mustafa Aydemir
Mustafa Bozoğlu Mustafa Cesur
Mustafa Durna Mustafa Gusul
Mustafa Nane Mustafa Şahin
Mustafa Şimşek Mustafa Topcuoğlu (*)
Mustafa Yavuz Mustafa Yılmaz
Muzaffer Erdel Muzaffer Pala
Naci Akarsu Namık Durmaz
Necati Kahraman (*) Necmettin Bayraktar
Necmettin Kabak Necmettin Keleş
Nevzat Altıntaş Nevzat Demircan
Nizamettin Taşdemir Oğuz Akın
Oğuz Canipek Oktay Genel
Oktay Tarım Ömer Doğan (*)
Ömer Göncü Ömer Günana
Ömer Mavi Orhan Tahtasakal
Osman Aydın Osman Demir
Osman Kırık Osman Yaman
Osman Yılmaz Özcan Temur
Özkan Adıgüzel (*) Ramazan Karataş
Ramazan Kazman (*) Ramazan Koca
Recep Eröz Recep Mert
Reşat Tuna Tuncel Rüştü Bayram
Şaban Arıcan Şaban Ergin
Sadi Yusufbeyoğlu Saim Çelik (*)
Salih Akkurt (*) Salih Altuntaş (*)
Salih Dal Sami Altunel
Selçuk Özdil (*) Selçuk Taş
Selim Çiftçioğlu Şenol Coşkun
Serdar Gümüş Serkan Ciddioğlu
Serkan Yürekli Sezer Güneş
Suat Altuntaş Suat Hayri Dal
Suat Kurukafa Suat Özgan
Suat Sarı Şuayip Bulut
Şükrü Kolukısa (*) Şükrü Köşe
Süleyman Köşe Tamer Gülveren (*)
Turgay Turan Ulucan Dayan
Ümit Altınışık Ümit Bekem
Ümit Erdoğan Ümit Erginer (*)
Ünal Yıldız (*) Uzay Çamsarı
Vedat Evliya Veli Karaçay
Veli Yıldız Veysel Esgi
Volkan Yavuz Yahya Erciyes
Yakup Şahin Yaşar Doğan
Yaşar Pusatlıoğlu Yaşar Şimsek
Yavuz Çelik Yıldıray Birlik
Yılmaz Uçar Yüksel Turgut
Yusuf Asdemir (*) Yusuf Eroğlu
Yusuf Özmen Yusuf Türksoy
Yusuf Uğur Zafer Akkaş
Zekeriya Akay Züriye Maraşl
(ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ...)
www.kayseri.net.tr sitesinden alınmıştır..
--------------------------------

Mehmet Kemal Dedeman

Hacı Nazire Hanım'la, Hacı Rıfat Şükrü Bey'in oğlu olan Mehmet Kemal Dedeman, 1903'te Kayseri'de doğdu. Babasının vefatı ile öğrenimini bırakmak zorunda kalan Mehmet Kemal Dedeman, kendi ticarethanesinde genç yaşta iş hayatına başladı. 1924 yılına kadar süren bu çalışmalar; ticarethanenin tasfiyesi, Mehmet Kemal Dedeman’ın İzmir’e gitme kararı ve ardından askerlik görevi nedeniyle Kahramanmaraş’a gitmesiyle noktalandı. Askerlik görevi dönüşünde Mehmet Kemal Dedeman Kayseri Adliyesi'nde Zabıt Katibi olarak göreve başladı. 1931 yılında görevinden ayrılarak, yeniden ticaret hayatına atıldı. Bir dönüm noktası da sayabileceğimiz bu tarih kurumsal anlamda "Dedeman"ın kuruluşu sayılabilir. 1934’te Ankara'ya giderek gıda ve taahhüt işleriyle uğraşan Mehmet Kemal Dedeman, ilerleyen yıllarda İstanbul Yeşilköy, Ankara Etimesgut ve Kütahya Askeri Havaalanları ile Kayseri Tayyare Fabrikası gibi inşaatlarda müteahhitlik yaptı. 1945 yılında, zamanın hükümetince başlatılan Yıldırım Yolları Projesi kapsamında, Kayseri, Kırşehir, Sivas arasındaki yol inşaatlarının yapımını üstlendi ve gerçekleştirdi.

Dedeman Topluluğu, çalışmalarına 1947 yılında madencilikle başladı. Krom, çinko, kurşun ve manyezit madenlerinin işletmesi ve ihracatı bu alanda gerçekleştirilen ilk çalışmalar oldu. Mehmet Kemal Dedeman'ın turizm sektöründeki ilk girişimi, 1966 yılında Hotel Dedeman Ankara’nın açılması ile başladı. Bu tarihten itibaren başta oteller olmak üzere, eğlence ve hizmete yönelik işletmelerle yeni yatırımlar birbirini izledi. Yıllar önce, içindeki ülke sevgisi ve inancıyla yola çıkan Mehmet Kemal Dedeman, gerçekleştirdiği yatırımların yanı sıra eğitim-sağlık kurumları inşaası ve iç donanımlarına yaptığı bağışlarla ülkesine hizmet vermeye devam etti ve "Devlet Üstün Hizmet Madalyası"na layık görüldü. 12 Şubat 1998 günü, 95 yaşında vefat eden Mehmet Kemal Dedeman, Dedeman Topluluğu Yönetim Kurulu Onur Başkanı idi.
--------------------------------------

Melikgazi

Doğum tarihi bilinmemekle beraber, 1050'lerde doğması muhtemeldir. 1134'te vefat etmiştir.

Anadolu'nun türkleşmesinde büyük payı olan bir Danişmendli Melikidir. Urfa, Antakya, Konya, Kayseri Kastamonu ve Çankırı'nın Danişmendililerin yönetiminde Bizanslılardan korunması sağlanmıştır.

Haçlılara ve Ermenilere karşı kazandığı zaferler kendisini şöhret haline getirmiş ve Bağdattaki Abbasi halifesi ile İran'daki Büyük Selçuklu Sultanı Sencer kendisine elçilerle hükümdarlık beratı olarak 4 bayrak, davul, altın gerdanlık ve asa göndermişlerdir.

Bastırdığı paralara, ''Emir-i Muazzam Emir Gazi'' Ünvanını yazdırdı. Çok zeki, çalışkan, kahraman ve dindar birisiydi.1134'te Malatya'da vefat etti. Cenazesi oradan Kayseri'ye getirildi. Bugün kendi adıyla anılan köydeki türbesine defnedildi.

Türbesine, İran Selçukluları iislubunda inşa edildiği için özellikle Sanat Tarihçileri tarafından büyük önem verilir.

Mehmet, Yağıbasan, aynoddevle ve Yağan adında dört oğlu da yaşadıkları 12. Asırda Anadolu'nun fethinin tamamlanmasında büyük görev ifa etmişlerdir. Bunlardan Melik Mehmet Gazi, Kayseri'nin ikinci fatihi kabul edilir.
---------------------------------------

Mimar Sinan

Osmanlı Devleti'nin en parlak devrinin en büyük mimarı, Kocasinan adı ile anılan Mimar Sinan, 1490 senesinde Kayseri'nin Ağınas Köyü'nde doğdu. Abdulmennan oğlu Sinan, Yavuz Sultan Selim Han zamanında, 1512 yılında devşirme olarak İstanbul'a geldi. 1514'de Çaldıran, 1517 'de.Mısır seferlerine katıldı. Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında yeniçeri oldu. 1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferlerinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526'da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesi'nden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaş.ılığa yükseldi. 1532'de Alman 1534'de katıldığı Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte Hakesi rütbesini aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi muhasarasında, göz üzerinden geçecek kalyonları inşa edip üzerine top yerleştirdi. 1537'de orfu ile Pulya ve 1538 de Karasbuğdan seferlerine katılan mimar Sinan Karabuğdan seferinde seferdeki mimarlarının Prut Nehri üzerine köprü inşa edememeleri orduyu güç durumda bıraktı. Bu işe o sırada Sinan talip oldu ve 13 gün gibi kısa bir zamanda ordunun bütün ağırlığıyla geçebileceği büyük bir köprü inşa etti. Bu başrasıyla Kanuni Sultan Süleyman'ın dikkatini çekti. Aynı yıl ''Reis-i Mimaran-ı Dergah-ı '' Ali'' rütbesi ile başmimarlığa getirildi. Hayret uyandırıcı güzellikte ve sayıda eserler verdi.

Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar ve Avrupa'nın bir kısmını görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de gördüklerinden daha güzellerini inşa etti.

Mimar Sinan'ın İstanbul'da Mimarbaşı olmadan önce inşa ettiği ilk eseri Haseki Külliyesidir. Bu külliyede devrinin bütün .mimari unsurlarını birleştirmeyi başararak cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret, daruşıfadan meydana gelen bu site onun san'at kabiliyetinin ilk hareket noktası oldu. Mimarbaşılığa getirildikten sonra da kendi gelişme grafiğinin üç ayrı merhalesini teşkil eden Şehzade Camii, Sultan Ahmet Camii ve seliye Camii büyük ilgi topladı. Kendisi ''Bu eserlerin., ilkinin çıraklık, ikincisinin kalfalık, üçüncüsünün de ustalık eseri olduğunu söyleyerek bu .gelişme çizgisini ortaya koydu. Mimar Sinan, özellikle Batılı Mimarların islam aleminde Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin ınşa edilemeyeceği iddiasını, kendisine ciddi bir problem saydı. Ustalık eseri Selimiyeyi inşa ederken bu iddiya cevap verme arzusunu ifade etti. Bunu da Ayasofya'nın kubbesini geçerek ortaya koydu. Sinan, kendi hatıratında bu konuda şöyle der :

Kefere-i Fecere'nin mimar geçinen takımının Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük kubbenin Müslüman mimarlarca yapılamayacağı yolundaki iddiası, benim yüreğime dert oldu. Bunun için Selimiye'nin kubbesini 4 arşın daha geniş ve 6 arşın daha yüksek İnşa ederek onlara cevap verdim.

Sinan'ın Edirne'de İnşa ettiği Selimiye Camii nin kubbesi, hakikaten Ayasofya'nın kubbesine üstten bir miğfer gibi oturacak şekilde varlığını devam etttirmektedir. Bu camiye yaptığı 4 minare üçer şerefelidirler. Her şerefesine ayrı ayrı merdivenlerden çıkılmaktadır.

Mimar Sinan, İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman adına İnşa ettiği Süleymaniye Camiinde ve Selimiye'de ortaya koyduğu mimari üslupla 5 asırdan bu yana Türk mimarisinin İlk milli sentezini meydana getirdi. Bugün bile mimarlık eğitimi ve inşa İmkanları en üst seviyeye çıktığı halde Sinan'ın eserlerindeki üslup, estetik ve proje derinliği aşılamadı. Mimar Sinan, 50 yılı bulan Mimarbaşılığı döneminde 84 cami, 52 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen ve 47 hamam olmak üzere toplam 265 eser vücuda getirmiştir.

Mimar Sinan çalışkan, dürüst, İnançlı kişiliğİ ile Türk San'atının yüz akı olma özelliğini daha asırlarca koruyacaktır. 1581de bir. asra yakın bir ömür sürdükten sonra, İstanbul'da vefat etti. Süleymaniye Camii'nin bir köşesine kendisi tarafından inşa edilen küçük türbesine defnedildi.

 

--------------------------------------

Mustafa Asım Köksal

1913 yılında Kayserinin Develi ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Develi Numune Mektebinde gördü. Kayseri ulemasından develi müftüsü İzzet Efendi'den medrese usulune göre Mukadimat-ı Ulum eğitimi aldı.

Sonra Ankara'ya geldi ve kendi çabalarıyla bilgi ve görgüsünü artırdı. Ankara’da bulunduğu sıralarda Kerkük ulemasından Muhammed Efendi'nin öğrencisi oldu.

İskilipli İbrahim Ethem’den tasavvuf terbiyesi alan Asım Köksal, aynı kişiden icazet aldı. 1933 senesinde Diyanet İşleri Başkanlığında memuriyete başladı ve 31 yıl boyunca üst kurullarda çeşitli vazifelerde bulundu.1964 senesinde İslam Tarihi adlı eserini yazabilmek için emekli oldu.

Bu güne kadar kaleme aldığı eserler şunlardır.İslam Tarihi-Hz Muhammed Aleyhisselam ve İslamiyet(18 cilt) Hz.Hüseyin ve Kerbela Faciası, Peygamberler Tarihi, Gençlere Din Klavuzu, Tevbe, Reddiye (Caetani'nin islam tarihine reddiye) Peygamberler (manzum) Peygamberimiz (manzum bir siret) Sohbetler, Armağan, Ezanlar, Bir Amerikalının 23 sorusuna cevap,Türkçe ezan meselesi, Şeyh Beddettin (basılmamıştır) Şeyh Ahmed Kuddusi-hayatı, mesleği, üstün kişiliği ve eserleri, İslam İlmihali.

M.Asım KÖKSAL,18 ciltlik İslam Tarihi eseriyle 1983 yılında Pakistan siret ödülünü kazanmış, 1995 yılında Türkiye yazarlar birliği tarafından Yılın Kültür adamı seçilmiştir. Büyük İslam Alimi Mustafa Asım Köksal 28 Kasım 1998 tarihinde vefat etti..

--------------------------------------

Nuh Mehmet Baldöktü

1916 senesinde doğdu. İlkokuldan sonra öğrenimine ara verip bir manifaturacıda çırak olarak iş hayatına atıldı. 1936’da patronunun kızıyla evlenip şirkete ortak oldu. 1944 yılından beri de kendi firmasını kurarak Tekstil üretimi ve ihracatı işini sürdürmekteydi. Kurucularından olduğu“Birlik Mensucat” adıyla şirketleşen fabrikada entegre iplik üretimi ve dokuma işleri yapılan ilavelerle 62 yıldır sürmektedir. 1961 yılında işini İstanbul’a nakletmiş 1967 yılında Nuh Çimento şirketinin kurucuları arasında yer almıştır. 1974 yılında Emintaş Emlak ve İnşaat Şirketi’ni üç arkadaşıyla kurmuş, uzun süre yönetim kurulu başkanlığını üstlenmiştir.Bu güne kadar gerek kişisel, gerekse ortak olduğu şirketlerin işleriyle bizzat ilgilenmiştir.En büyük ideali bu memleketin evlatlarına daha çok iş vermek daha çok ihracat yaparak döviz getirmek, daha çok insanımıza hizmet vermekti. Çünkü O,”İnsani olan her davranış İslami”olduğuna ve insanlara yardımın büyük bir ibadet olduğuna yürekten inanmaktaydı. Sade ve mütevazı kişiliğiyle herkesin gönüllerinde yer eden Sayın Baldöktü aynı zamanda fikir ve gönül adamıydı. Her sözü her davranışı ayrı bir eser oluşturacak kadar anlamlı bir hayat yaşadı. “Başarının yolu çalışmak ve doğruluktur” diyen Sayın Nuh Mehmet Baldöktü’nün, Baldöktü Ailesi adına Kayseri ilimize Kazandırdığı ve himayeleri “Baldöktü Sosyal Hizmetler Ve Kültür Vakfı” tarafından sürdürülen Eğitim ve Sosyal Tesisler

aşağıdaki sıralı tablodaki gibidir.

Ahmet Baldöktü adına Fevzi Çakmak Semtinde bir İlköğretim Okulu Ve Lojmanı

Fevzi Çakmak Semtinde Ahmet Baldöktü adına bir camii ve iki adet lojmanı.

Fevzi ÇakmakAhmet Baldöktü adına kimsesiz çocuklar kız yurdu ve bir adet lojmanı.

Kiçikapı Semtinde Ayşe Baldöktü Kur’an Kursu ve iki adet lojmanı

Kiçikapı Semtinde Yeniden ihya edilen Baldöktü Camii ve lojmanı

Nuh Mehmet Baldöktü Anadolu Lisesi ve Kapalı Spor Salonu

Yeni Sanayi içinde Ayşe Baldöktü Çıraklık Merkezi kısmi inşaatı ve 300 öğrenci kapasiteli müstakil Öğrenci Yurdu ve beraber birer adet müdür lojmanı.

Gesi’de Ahmet Baldöktü Yatılı Bölge İlköğretim Okulu. Ve Lojmanları

Bu tablo incelendiğinde Baldöktü’nün hayır kurumlarını kurmada gösterdiği hassasiyet ve toplumun öncelikli problemlerine vukufiyeti takdire şayandır.
Sayın Baldöktü birçok hayırseveri de teşvik etmiş

onlara öncü ve örnek olmuştur.

KENDİ SOYADI ve ADINI TAŞIYAN HAYIR KURUM ve KURULUŞLARININ DIŞINDA BİZZAT GÖREV YAPTIĞI HAYIR KURUM ve KURULUŞLARI ŞUNLARDIR;

Kayseri Yüksek Öğrenim ve Yardım Vakfı’nın Kurucusu ve 15 yıl Yönetim Kurulunda görev almıştır.

Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Yönetim Kurulunda 12 sene görev almıştır.

Kayseri Bedensel Engelliler Vakfı’nın kurucuları arasında yer almıştır.

Sayın Baldöktü’ye Allah’tan rahmet dileriz. Mekanı Cennet olsun…

------------------------------------

Nuh Naci Yazgan

İbrahim Hakkı Bey'in oğludur. Ticaret İdadisi mezunudur.

Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kalaçzade Ahmet Hilmi Bey ve Ömer Mümtaz İmamzade ile birlikte Sivas Kongresi'nde Kayseri delegesi olarak bulunmuştur. Sivas'tan döndükten sonra Kayseri'de Müdafai Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasına ön ayak olmuştur.

2.dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Adana milletvekili seçilmiştir. Atatürk kendisine Adana'da kentten ayrılan azınlıkların terkettiği, bacası tütmeyen fabrikaları yeniden faaliyete geçirme görevi verince, 22 Aralık 1924'te milletvekilliğinden istifa etmiş ve Adana'daki sanayi hamlesinin başına geçmiştir.

Nuh Naci Yazgan, Orhan Kemal'in romanlarında ölümsüzleştirdiği ülkenin en eski fabrikalarından Milli Mensucat'ı 1927'de dönemin diğer işadamları Mustafa Özgür, Nuri Has, Seyit Tekin ile birlikte Hazine'den satın almış ve işletmiştir. Burada üretilen "Aslan" marka vater ve ekstra iplikler, ülkede büyük talep görür.

Kayseri'de ilk köylü öğrenci yurdunu, Göğüs Hastalıkları Hastanesini yaptıran kişidir. Eşi Behice Yazgan ise Behice Yazgan Kız Lisesi'ni yaptırmıştır.

7 Ekim1947'de vefat etmiştir.
-------------------------------

Osman Kavuncu

Osman Kavuncu, 1918 Kayseri doğumlu olup, 9 Eylül 1950 - 7 Şubat 1954 ve 7 Şubat 1954 - 17 Eylül 1957 tarihleri arasında, iki devre Kayseri Belediye Başkanlığı yaptı.
1957 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Kayseri milletvekili olarak Meclis’e girdi. 1960 askeri harekâtından sonra Yassıada’da yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. 11.Kasım.1966'da vefat etmiştir.
Bedenî arızası nedeni ile Kambur olarak anılan ufak tefek bir adamdı. Belediye Başkanlıkları sırasında Kayseri’ye önemli hizmetler yaptı. Kayseri hâlen O’nun zamanında yapılan cadde ve sanayi merkezinin izlerini taşır. Şehir merkezinde kendi ismini taşıyan bir mahalle, bir cadde ile bir geçit ve sanayi sitesi vardır.
İyi derecede saz çalardı. Kaynağı kendisine ait ve Eğribucak Bağları nda çalıp söylediği Asmalar da kol uzatmış dallere türküsü meşhurdur.
"Asmalar da kol uzatmış dallere" gibi birçok Kayseri türküsünü derleyerek, türk halk müziği repertuarına girmesini de sağlamıştır.

 

---------------------------------------

Sakıp Sabancı


 

Sakıp Sabancı

7 Nisan 1933 tarihinde Hacı Ömer Sabancı ve Sadıka Sabancı'nın ikinci çocuğu olarak Kayseri'nin Akçakaya köyünde doğan Sakıp Sabancı, iş hayatına 1948 yılında, Akbank’ta stajyer memur olarak başladı. Kardeşleri İhsan Hacı Şevket, Erol ve Özdemir Sabancı'dır.

Üç yılını zatürre hastalığıyla geçirmek zorunda kalan Sabancı, hastalığı nedeniyle liseyi bitiremeden okulu bıraktı ve BOSSA Un Fabrikası’nda veznedar olarak çalışmaya başladı. 1955 yılına gelince Un Fabrikası’nın ticaret müdürü oldu. 2 sene sonra Türkan Civelek ile evlendi ve BOSSA Tekstil Fabrikası’nda Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaya başladı.

1964 yılında Dilek adlı bir kız çocuğu sahibi olan işadamı, aynı yıl Adana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 2 yıl sonra babası Hacı Ömer Sabancı’yı kaybetti ünlü işadamı. Babasının ölümünden 1 yıl sonra kardeşleriyle birlikte “Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş”yi kurdu ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi.

1970 yılında, ikinci çocuğu Metin’in zihinsel özürlü olarak dünyaya gelmesi sebebiyle Sabancı, diğer insanlara yardım amacıyla, 1976 yılında Erol Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi ile 1996 yılında Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim Üretim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni kurdu.

1974’de “Hacı Ömer Sabancı Vakfı VAKSA”yı kuran işadamı, 1981’de Londra’da, Türk sermayesi ile yurtdışındaki ilk banka olan Ak International Bank’ı (Sabancı Bank Plc.) kurdu. Yine aynı yıl Amerika’da Houston’da ilk kez kalp kapakçığı ameliyatı oldu.

Üç sene sonra, 1984’de, Eskişehir Anadolu Üniversitesi tarafından ilk onursal doktorasını alan Sabancı, 1986’da TÜSİAD’ın Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1989’da babası Hacı Ömer Sabancı zamanında toplanmaya başlanan Resim ve Hat koleksiyonlarının sergilenmesi için SSCB Kültür Bakanlığı'nın daveti üzerine Moskova'da bir sergi açıldı. Bu sergi, sonraki yıllarda dünyanın en önemli müzelerinde sergilenecek "Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi" için bir mihenk taşı oldu. Yine aynı yıl Amerika-Houston'da ikinci kez kalp ameliyatı oldu.

1992’de Japon hükümeti tarafından Sakıp Sabancı'ya "Kutsal Hazine Altın ve Gümüş Yıldız Nişanı" takdim edildi. 1 yıl sonra 1988 yılında temeli atılan “Sabancı Center” açıldı. 1994’de ise “TOYOTASA” fabrikasını açtı. 1996’da kardeşi Özdemir Sabancı işyerinde uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetti. 1997’de ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile onurlandırılan isadamı, dünyaca ünlü gıda devi Fransız Danone ile yüzde 50-50 ortaklıkla “DANONESA”yı kurdu. Yine aynı yıl Fransız Hipermarket zinciri “Carrefour” ve Sabancı ortaklığı ile “CARREFOURSA Hipermarket Zinciri” kuruldu.

1998’de "Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi" New York'ta Metropolitan Müzesi'nde sergilendi. Böylece Metropolitan Müzesi'nde sergilenen ilk özel koleksiyon ünvanına sahip oldu. O yıl kardeşi Hacı Sabancı vefat etti.

1999’da ise İstanbul’da, Sabancı Üniversitesi’ni açan işadamı, 2001’de DuPont’un yüzde 50-50 ortaklığıyla 4 kıtada toplam 16 fabrika ile faaliyet gösteren “DUPONTSA” ve “DUSA INTERNATIONAL” şirketlerini kurdu. Fransız Hükümeti,"Altın Harfler" koleksiyonunun “Louvre Müzesi”nde sergilenmesini gerçekleştirerek, Fransız-Türk kültür ilişkilerine yaptığı katkılar ve Fransa'nın önde gelen şirketlerinden Danone, Carrefour ve BNP ile sürdürdüğü başarılı ortaklıklarından dolayı, Elysée Sarayı'nda yapılan törenle, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Sakıp Sabancı'ya "Légion d'honneur" şeref nişanı takdim edildi.

Doğum gününden 71 yıl 3 gün sonra 10 Nisan 2004 tarihinde sabah saat 05.55 civarında tedavi gördüğü Amerikan hastahanesinde şiddetli Akciger Enfeksiyonu'ndan vefat etti.

Savaş Yurttaş

Savaş Yurttaş, 1944 yılında Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. Tiyatroya, üniversite yıllarında İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu’nda, Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası” adlı oyunu ile başlayan sanatçı, daha sonra Ulvi Uras Tiyatrosu, Türk Öğretmenler Sendikası Tiyatrosu, Ankara Halk Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Birlik Tiyatrosu ve Ankara Ekin Tiyatrosu’nda çalıştı.

TRT’de yayınlanan “Bizimkiler”, “5 Dakika”, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”, “Yazlıkçılar” ve “Oğlum Adam Olacak” adlı dizilerde rol alan sanatçı, 1981 yılında sinema yazarlarının “En iyi yardımcı oyuncu ödülüne” layık bulundu. Yurttaş, ayrıca “Sürü”, “Yılanların Öcü”, “72. Koğuş”, “Suçumuz İnsan Olmak”, “Can Şenliği”, “Bebek”, “Güneşe Köprü”, “Yolun Sonundaki Karanlık”, “Biri ve Diğerleri”, “Ziyaret”, “Sarı Mersedes”, “Kara Kafa” gibi Türk sinema tarihinin önemli filmlerinde de rol aldı.

Ankara Halk Oyuncuları Tiyatrosu’nda “Devri Süleyman”, “141. Basamak” ve “Teneke”, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda “Durant Bulvarı”, “403. Kilometre”, “Heykel” adlı oyunlardaki rolleriyle tiyatroseverlerin gönlünde taht kurdu. Tiyatro sanatçısı Savaş Yurttaş, evliydi.

Savaş Yurttaş 10 Nisan 2002'de Ankara'da öldü.

 

Seyyid Burhanettin

Seyyid Burhanettin Hazretleri Hz. Hüseyi'nin neslinden olup, gerçekleri iyice araştırıp, kavradığı için "MUHAKKIK", gizli sırları bilmesinden dolayı "SEYYİD'İ SIRDAN" lakabıyla meşhurdur. Seyyid Burhanettin Hz.'leri Rumi 1165 yılında Temriz'de doğmuş ve ilk tahsilini babasından yaptıktan sonra, Belh'e giderek "Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled Hz.'lerinden" 12 yıl manevi ilimleri tahsil etmiştir. Bu tahsilleri sırasında "Mevlana Celaleddini Rumi'nin" mürebbilik ve atabekliğini yapmıştır. Sultanü'l-Ulema'dan icazet alarak, Tirmiz'e dönmüş, ilmi irşada başlamıştır.

1220 yılında Belh'ten hicret eden Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled, Bağdat ve Hicaz'ı dolaştıktan sonra Konya'ya gelmiş ve 1230 yılında burada vefat etmiştir. Hocasının ölümünü keramet yoluyla öğrenen Seyyid Burhanettin Hz.'leri gördüğü bir rüya üzerinede Mevlana Celaleddini Rumi'yi yetiştirmek üzere 1231 yılında Konya'ya gitmiştir. Bir yıl Mevlana Hz. ile kaldıktan sonra, zahiri ilimlerde ilerlemek için Mevlana Hz. Halep ve Şam'a gitmiş, Seyyid Burhanettin Hz.'de Kayseriye gelmiştir. Halep ve Şam dönüşü Mevlana Hz. Kayseriye gelmiş, burada bir müddet kaldıktan sonra, Seyyid Burhanettin Hz. ile birlikte tekrar Konya'ya gitmişlerdir. İlk gelişinden itibaren tam 9 yıl Mevlana Hz.'yi irşad eden Seyyid Burhanettin Hz.'leri 1240 yılında çok sevdiği Kayseri'ye gelmiş ve 1244 yılı bir güz mevsiminde hayata gözlerini yummuştur.

 

Turhan Feyzioğlu


 

Turhan Feyzioğlu

1922 yılında Kayseri de doğdu. İlköğretimini burada, orta öğrenimini Galatasaray lisesinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Doktorasını İngiltere de yaptı ve 1955 yılında Türkiye'nin en genç Profesörü unvanını aldı. Daha sonra Hukuk Fakültesi'ne dekan oldu.

Turhan Feyzioğlu, bir süre sonra Üniversite'deki hocalığını bırakarak CHP'den politikaya atıldı. Öğrencilerine ''Nabza göre şerbet vermeyin'' tavsiyesiyle tanınan Feyzioğlu Sivas'tan Milletvekili seçildi. Çeşitli bakanlıklarda bulundu. Başbakan yardımcılığı yaptı. Ancak CHP'nin 'Ortanın Solu'' sloganını benimsemesi üzerine Genel Sekreter olduğu bu partiden ayrılarak Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni kurdu. MC Hükümetlerinde görev aldı. 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar bu partinin Genel Başkanlığın yürüttü. Daha sonra siyasetten çekilerek siyasi faaliyetlerini partiler üstü kalarak yürütmeye çalıştı. Uzun bir süre çalışmalarıyla Kayseri'yi temsil etti. Çok sayıda hukuki ve siyasi eser yazdı. 26 Mart 1988 yılında Ankara'da vefat etti ve burada toprağa verildi.

 
 
  Bügün giren sayısı 62449 ziyaretçi (100883 klik) tıklanma sayısı © Copyright - 2009- www.incesu.net - Tüm Hakları Saklıdır. Web Sitemize buyurun!